Amerika'nın utanç lekesi Guantanamo Cezaevi'nde yaşanan İnsan Hakları İhlalleri - Yükselen TV
Dünya TuruSiyasetSosyal

Amerika’nın utanç lekesi Guantanamo Cezaevi’nde yaşanan İnsan Hakları İhlalleri

ABD’de 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarının hemen ardından ABD’nin Afganistan’ı işgali gelmişti. İşgal sonrasında kurulan Küba’daki Guantanamo cezaevi, ABD Başkanı Barack Obama’nın kapatma sözüne rağmen 15’nci yılını geride bıraktı; halen açık! Amerika’nın utanç lekesi Guantanamo Cezaevi’nde yaşanan İnsan Hakları İhlalleri tüm insanlığın vicdanında derin yaralar açtı.

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından ilan edilen “terörle küresel savaş” kapsamında yakalanan terör zanlılarının getirilip tutsak edildiği hapishaneye ilk esirler 11 Ocak 2002’de konuldu.

Bu insanlara esir deniliyor bir çok medya organında çünkü; bu hapishaneye konulan kişiler hiç bir suçtan mahkum olmadılar! Hiç bir mahkemede yargılanmadılar. Şu ana kadar hiç birinin mahkeme kararıyla kesinleşmiş bir cezası yok… ama dünyanın en kötü ve işkencelerle dolu hapishanesinde yıllarca esir edildiler. Üstelik kendilerine “savaş esiri” muamelesi bile yapılmadı. Ne hükümlü idiler, ne de savaş esiri… Yıllarca bu karanlık şöhrete sahip hapishanede yasadışı bir şekilde, Guantanamo Cezaevinde tutsak edildiler.

Oysa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki sadece 4 maddesi bile bu uygulamaları kesin olarak reddeder niteliktedir:

Madde-5: Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz.

Madde-9: Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

Madde-10: Herkesin, hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesinde ve kendisine herhangi bir suç isnadında bağımsız ve yansız bir mahkeme tarafından tam bir eşitlikle, hakça ve kamuya açık olarak yargılanmaya hakkı vardır.

Madde-11:

a-) Kendisine cezai bir suç yüklenen herkesin, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı kamuya açık bir yargılanma sonucunda suçluluğu yasaya göre kanıtlanıncaya kadar suçsuz sayılma hakkı vardır.

b-) Hiç kimse, işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan herhangi bir fiil yapmak ya da yapmamaktan dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye, suçun işlendiği sırada yasalarda öngörülen cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

Üç bölümden oluşan Guantanamo Cezaevi’nde; 2002’de açılan “X-Ray” bölümünü, ilerleyen dönemde “Kamp Delta” ve “Kamp Iguana” kısımları takip etti.

ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri, 2003 yılında Küba’daki Guantanamo cezaevi’ne Afganistan’dan yeterli soruşturma 680 şüpheliyi gönderirken, bu rakam zaman içerisinde 800 kişiye ulaştı.

Turuncu tulumlu zanlıların statüsü tartışma konusu oldu hep

Turuncu tulumlar giydirilen ve sanki torba içerisinde paketlenmiş gibi; gözleri kapalı ayakları prangalı, iki askerin desteğiyle zorla yürüyerek hücrelerine götürülen zanlıların statüleri, cezaeviyle ilgili tartışmaların merkezinde yer aldı her zaman…

Bush yönetimi, Guantanamo tutuklularının, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’ne göre “savaşçı” terimi kapsamına girmediğini iddia ederek; zorla yakalanıp hapsedilen turuncu tulumlu Müslüman tutsaklara “savaş esiri” muamelesi yapılamayacağını savundu.

Bununla birlikte Bush yönetimi, zorla alıkanorak hapishanede tutulan tutsakları “adli suçlu” şeklinde vasıflandırmaktan da kaçındı.

Özellikle bir strateji gereği, ABD toprakları dışında bir yerde; Guantanamo gibi gözlerden uzak bir ücra hapishanede hapsedilmeleri de zanlıların, ABD hukuk sistemine başvurmasına mani oldu.

O dönemdeki ABD yönetiminin “savaş suçluları” ile “yasa dışı savaşçılar” arasında ayrım yapmaya çalıştığını savunan insan hakları örgütleri ve birçok kesim, Cenevre Sözleşmeleri’nin ihlal edildiği görüşünde.

Uluslararası Af Örgütü, geçtiğimiz yıllarda Guantanamo Cezaevinin, askeri hapishane olarak kullanılmasını; buradaki yasa dışı uygulamaları ve zanlılara uygulanan akla hayale gelmedik işkencelerle dolu sorgulama tekniklerini, “insan hakları skandalı” olarak tanımlarken; Birleşmiş Milletler (BM) de konuyla ilgili hazırladığı raporlarda Cezaevinde yapılan insan hakları ihlallerine pek çok kez dikkati çekti.

Tutuklulara uygulanan özellikle suyla boğulma hissi oluşturan işkence yöntemi, cinsel taciz ve cinsel tehditler, makattan besleme-sulama işkencesi, haftalarca zorla uykusuz bırakmak gibi sorgulama yöntemlerinin ABD Senatosu’nun raporlarıyla da tespit edilmesi; hem ABD’de hem de uluslararası kamuoyunda Guantanamo Cezaevinin, “ABD’nin utanç kaynağı ve yüz karası” olarak adlandırılmasına sebep oldu.

Küresel güçlerin güya savaşı bitirmek için kurdukları hapishaneler, şiddeti körüklüyor ve yeni savaşların sebebi haline geliyor.

Küba’nın Guantanamo Körfezi’ndeki Amerikan deniz üssünde yer alan söz konusu hapishane, 11 Eylül saldırısına misilleme olarak başlatılan ABD’nin Afganistan’ı işgalinin ardından açıldı. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından ilan edilen “terörle küresel savaş” bağlamında; farklı bölgelerde yakalanan ve doğru dürüst soruşturma yapılmadan terör zanlıları olduğu düşünülen kişilerin getirildiği hapishaneye ilk tutuklular 11 Ocak 2002’de konuldu. Daha sonraki dönemlerde bu zanlıların çoğunun terörle ilgisinin olmadığı; yanlışlıkla yakalanıp getirildikleri ve yıllarca haksız yere hapsedildikleri, işkencelere uğratıldıkları anlaşıldı.

Guantanamo’da kalan esirler, hapishaneyi ve orada yapılan insanlık dışı uygulamaları şöyle tarif ediyor: “Burası dünyanın en kötü hapishanelerinden biri… Amerika Birleşik Devletleri’nin yarattığı karanlık savaş sembolü. Burada insanı vahşi bir hayvana dönüşmesi için her şey var. ”

Terör ABD’yi vurunca, en kötü düşmanlarını ağırlamak için bu hapishaneyi inşa etti. ABD’li Başkan vekili “Bir diğer terör saldırısını engellemek için ne gerekiyorsa yapacağız. Ne gerekiyorsa.” ifadelerini kullandı.

Guantanamo, bugün dünyada pek çok kişiye göre ABD’nin dış politikasındaki tüm yanlışları temsil ediyor.
“Bu gece tehlikeye uyanan bir ülkeyiz. Ve özgürlüğü korumak için çağrılıyoruz. Öfkelendik. Bu öfke, bizi düşmanlarımızı adaletin önüne çıkarmaya veya adaleti düşmanlarımıza göstermekte cesaretlendirdi. Adalet yerini bulacak.” söylemini getiren öfke ve korku, adaletsiz uygulamaları ortaya çıkardı.

Guantanamo’da şu anda halen, 41 tutuklu var. 15 yüksek derecede tutuklu ise gizli yerlerde bulunuyorlar. Bunların içinde terör saldırılarını gerçekleştirmekle suçlanan 911 kodlu 5 kişi var.

Mahkumlara işkence eden hapishane görevlileri ise şu ifadeleri kullanıyor:

“Tecrit etme tekniği dediğimiz bazı yöntemler vardı. Bu tekniğe göre birisi tabut büyüklüğündeki odacıklara atılarak tecrit ediliyordu. Bu teknikle işlemi defalarca uyguluyorduk.”

Nizar, Guantanamo mahkumlarına yapılan zalimce uygulamalara dair Amerika’nın mahkumlar üzerinde ilaç deneyleri yaptığı konusunda iddialar olduğunu da söylüyor. Nizar sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kutular dolusu ilaçlarla geliyorlardı. Ve bu ilaçların hastalıkların tedavi araştırması için kullanıldığını söylüyorlardı. İstedikleri herşeyi test ettiriyorlardı. Reddettiğimizde ise bize ilaçları zorla içiriyorlardı.”

Ayrıca pek çok uzman, Guantanamo hapishanesindeki tutuklu Müslüman esirler üzerinde sosyolojik ve psikolojik deneyler yapıldığını ifade ediyorlar. Hitler dönemindeki Nazi dönemi doktorlarının Yahudi esirler üzerinde “Bir insan suda kaç saniyede boğulur” konulu ölümcül deneyler yapmasına benzer deneyler yapıldığı söyleniyor. Müslüman tutukluların kobay olarak kullanıldığı bu sosyolojik ve psikolojik deneylerde “Müslümanlar neye sinirlenir”, “Müslümanlar nelerden hoşlanır”, “Müslümanlar zorluklara nasıl direnç gösterir” gibi soruların cevaplarını araştıran deneyler yapıldığı açıklanıyor. İnsan psikolojisini ve fizyolojisini aşırı zorlayan bu sosyal ve psikolojik deneyler sırasında kobay olarak kullanılan Müslüman tutsakların bazılarının aklını yitirmiş olabileceği; bazılarının ise psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıklar geçirmiş olabileceği ifade ediliyor.

Tümgeneral Jeffrey D. Miller cezaevinde her şeyi denetleyen kişi olarak; ABD ordusunda da önemli bir konuma sahip… General Miller, Guantanamo’da başlatılan uygulamaları farklı yerlerde de uyguluyordu.

Ömer Hadr, Guantanamo’daki Müslüman tutuklular içinde dünyada en tanınan zanlılardan biri… Kanada’nın Toronto şehrinde doğan Ömer, Şubat 2002’de daha henüz 15 yaşındayken; Afganistan’da ABD askerleri ile Afgan savaşçılar arasında çıkan bir çatışma sırasında bölgede bulunduğu için yakalandı. Ömer daha sonra Guantanamo hapishanesine gönderildi. Ömer Hadr, çatışma sırasında el bombası atarak bir Amerikan askeri öldürmekten sorumlu tutuluyor ve teröre destek vermekle suçlanıyor.

Guantanamo’daki en genç tutuklulardan bir olan Ömer Hadr’ın serbest bırakılması için dünya çapında pek çok kampanya düzenlendi. Onun serbest bırakılmasını savunanlar: Ömer Hadr’ın masum olduğunu ve tutuklandığı sırada 18 yaşından küçük olmasını; ayrıca hapishanede yaşadığı, işkenceler ve aşırı kötü koşullar sebebiyle ağır psikolojik sorunlar yaşadığını da ifade ediyorlar.

Ömer Hadr’ın hapishanede uzun süre tek başına bir hücrede tutularak tecrit uygulandığı; kendisine normalden daha kısa kelepçeler takılarak hareketlerinin kısıtlandığı iddia ediliyor. Ayrıca Ömer Hadr’ın intihara meyilli bir haleti ruhiyede  olduğu; paranoya ve halüsinasyonlar görmesi sebebiyle psikolojik sıkıntılar yaşadığı daileri sürülüyor. 2008 yılında Ömer Hadr’ın sorgulamalarından biri sırasında çekilen görüntüler bu iddiaları açıkça destekler nitelikte…

İnternet sitelerinde de  yayınlanan görüntülerde Ömer Hadr, sorgu boyunca ağlıyor ve üzerindeki giysiyi sıyırarak darp izlerini ve yaralarını gösteriyor. Sorgu sırasında verilen arada da ağlayan Ömer, sürekli olarak “bana yardım edin” sözleriyle sızlanıyor.

Buna benzer pek çok videoların çeşitli yayın organlarında yayınlanmasına ve dünya çapında devam eden kampanyalara rağmen Ömer Hadr’ın serbest bırakılması yönünde henüz resmi bir adım atılmadı.

BELGELERLE GUANTANAMO CEHENNEMİ!

Yeni ortaya çıkan gizli belgelere göre: bugüne kadar ABD’nin Guantanamo Üssü’nde hapsedilen işkencelere uğramış, hak ihlalleri yaşamış 779 esirin en az 150’si tamamen masumdu! ABD‘nin “büyük tehdit” olarak dünyaya tanıttığı kişiler serbest bırakıldıktan sonra, sakin ve yasalara uygun bir yaşam sürdü.

ABD’nin “Şiddet eğilimi yok” deyip serbest bıraktığı kişiler ise ülkelerine döndükleri zaman birer ölüm makinesine dönüştüler!

Ortaya çıkan Gizli Belgeler El Kaide’nin yapısı ile ilgili de önemli ipuçları veriyor.

ABD’nin şaibeli 11 Eylül saldırısı sonrası başlattığı “terörle savaş”ın en karanlık noktalarından biri sayılan Guantanamo Üssü’ne dair 700’den fazla gizli yazışma; hukuki açıdan tartışmalı usullerle burada zoraki tutulan esirlerin korkunç hayatını da gün ışığına çıkardı.

George W. Bush yönetimi tarafından 2002 yılında kurulan Guantanamo üssü’ndeki bütün tutuklara ilişkin bilgiler içeren gizli belgeler; bu tutukların birçoğunun aslında uydurma suçlamalarla Küba’daki üsse getirildiğini ortaya koyuyor. Belgelerde yer alan bilgilere göre ayrıca: ‘yüksek riskli’ sayılan tutukluların bir bölümü serbest bırakılırken; Taliban’la hiç ilgisi bulunmayan kişilerin ‘düşman savaşçı’ olarak nitelendiğini ve tartışmalı, işkencelerle dolu sorgu tekniklerini ortaya döktü.

Amerikan gazetesi New York Times’ın WikiLeaks sitesine yakın bir kaynaktan elde ettiğini vurguladığı ve İngiliz gazetesi The Guardian ve Amerikan Ulusal Kamu Radyosu (NPR) ile de paylaştığı 759 belge, 2002-2009 yıllarını kapsıyor. Belgeler, açıldığı 2002’den 2007’ye dek Guantanamo’ya getirilen toplam 779 esirin 75’i hariç hepsine dair ayrıntılı bilgi içeriyor. ‘Gizli’ damgasını içeren belgelerde, esirlerin tutuklandıkları sırada ceplerinden çıkan fişlerden Kabil’e gitmek üzere alınmış bir uçak biletine, hatta bir şiire kadar her şey listelenmiş.

YAN HÜCREDEN GELEN ÇIĞLIK SESLERİ

CIA tarafından 2002 yılında (Afganistan’daki ABD güçlerinin kontrolünde) Bagram Hapishanesine kapatılan Muazzam Begg, son olarak bulunduğu Guantanamo Hapishanesi’nden çıkıp vatandaşı olduğu İngiltere’ye döndüğünde (2005) günlükler yayınladı. Begg’in günlüklerinde yer verdiği bir ayrıntıysa Yvonne Ridley’in dikkatini çekmişti. Yan hücrede bulunan “650 numaralı” mahkum. Günlüklerinde bu kadın mahkumun çığlık seslerinin kendisine yapılan işkenceleri dahi unutturduğunu yazan Muazzam Begg, şu ayrıntılara yer veriyor: “650 numaralı mahkum, işkence, tecavüz ve dayağa maruz kalan; tek kadın olması sebebiyle tuvalet ihtiyacını da erkekler tuvaletinde ve onların önünde gidermek zorunda kalan biriydi.”

 

Guantanamo Cehenneminde işkenceler altında hayatı söndürülen bir akademisyen kadın… Pakistanlı bilim insanı Afiyet Sıddıki

NE ZAMAN ve NEREDE KAÇIRILDI?

Yvonne Ridley, okuduklarının ardından “650 numaralı mahkuma” ulaşmak istiyor ve onun hakkında araştırma yapıyor. Ulaştığı bilgiler (2005) şu şekilde: “Bu mahkum, en küçüğü bir aylık, en büyüğü dört yaşında üç çocuk sahibi; annesini ziyaret etmek amacıyla Karaçi’den İslamabad’a yolculuk yapmak üzere havaalanına gittiği sırada (2003) ortadan kaybolan Pakistanlı Doktor Afiyet Sıddıki.” Kimse o tarihten sonra ona ne olduğunu bilmiyor. Fakat Ridley, Amerikan basınında bu kadının Pakistan polisi tarafından tutuklanarak ABD güçlerine teslim edildiğine dair bir-iki habere rastlıyor.

AKTİVİSTLER HAREKETE GEÇTİ

O dönemde Ridley’in ulaştığı bilgilerle harekete geçen aktivistler, İslamabad’daki Yüksek Mahkemeye başvuruda bulunularak, Pakistan hükümetinin Doktor Afiyet Sıddıki hakkında araştırma yapması ve gerekli her türlü bilgiyi halka vermesi için bir dava açtı.

ABD, AFİYET SIDDIKİ’Yİ NEYLE SUÇLUYOR?

1972 Karaçi doğumlu Afiyet Sıddıki’nin CIA tarafından kaçırılıp, ABD hükümetince hedef olmasının sebebiyse (ne o zaman ne de şimdi ispatlanamayan) El Kaide ile ilişki suçlaması. Suçlamaya ilişkin net olarak delillendirilemeyen dayanak, Sıddıki’nin ABD’de kullandığı posta kutusunun El Kaide tarafından da kullanıldığı iddiası. Bir diğeriyse 11 Eylül olaylarını planlayan isim olduğu belirtilen Khalid Sheikh Mohammed‘in sorgu sırasında Afiyet Sıddıki’nin adını söylediği iddiası. Google’da yer alan bilgilere göre Afiyet Sıddıki 2002 yılında ilk eşi Amjad Mohammed Khan‘dan boşanıyor. Hayrettin Karaman’ın kendisine ulaştırılan mektupta Khan’ın “Sıddıki’nin bilimsel çalışmalarını ABD’ye sızdırdığı” belirtiliyor. Karaman’ın yazısında boşanma sebebi olarak bu gösterilirken; Khan, ABD basınına Sıddıki karşıtı demeçler veriyor. Eski karısının “aşırı görüşleri olan biri” olduğunu iddia ediyor.

Afiyet Sıddıki, 2003 yılında CIA tarafından kaçırılmadan önce bir başka evlilik yapıyor. Evlendiği kişiyse Ammar al-Baluchi. Baluchi’nin, 11 Eylül’den sorumlu tutulan isim Khalid Sheikh Mohammed’in yeğeni olduğu belirtiliyor. Bu kesin olarak doğrulanamasa da bilinen bir diğer gerçek Sıddıki’nin kaçırıldığı 2003 senesinde Baluchi’nin de ortadan kaybolduğu. Sonrasında öğreniliyor ki aynı sene Ammar al-Baluchi de ABD tarafından kaçırılmış ve Guantanamo hapishanesine kapatılmış. Sonrasında Baluchi’den haber alınabilen tarih ilk olarak 2006 oluyor.

AFİYET SIDDIKİ NASIL BİRİYDİ?

Dr. Sıddıki’yi tanıyanlar ve onun kişiliği hakkında açıklamalarda bulunanlar özellikle İslam dünyasında yaşananlara ilişkin aktif tutumundan söz ediyorlar. Okuduğu Massacuhuets Institute of Technology’de öğrenciyken yerel hapishanelerdeki Müslümanlara Kur’an ve diğer İslami kitaplar vermek için organizasyonlar düzenlediği; kampüste de çok aktif olduğu ve Boston Magazine’de çıkan bir haberde kendisine yer verildiği belirtiliyor. Bu haberde Sıddıki’nin okulda insanları İslam hakkında bilgilendirmek için harcadığı çabadan söz ediliyor; bazı cümleleri aktarılarak “O, insanları İslam’a kazandırmak için açılan standlarda dava masasının nasıl işletileceğini de gösterdi” ifadeleri kullanılıyor.

Bosnalı yetimler için düzenlenen organizasyonlarda söz aldığı, bir keresinde bir camide yaptığı konuşmada “Burada kimin birden fazla botu var?” dediği, kalkan ellere “Bosna’da kış yaklaşıyor, öyleyse onların hepsini bağışlayacaksınız” cevabı verdiği belirtiliyor.

Öte yandan Pakistanlı Sıddıki’nin Muhammed Ali Cevher’in yeğeni olduğu da o sırada basında yer alan haberlerden biri. Muhammed Ali Cevher, Birinci Dünya Savaşı sırasında Pakistan’da kurulan Hilafet Hareketi’nin kurucu isimlerindendi. Bu hareket sayesinde toparlanan maddi yardımlar, Osmanlı’ya destek için İstanbul’a iletiliyordu.

“Yüksek riskli” denilen mahkumların üçte biri serbest bırakıldı!

Amerikalı yetkililer ayrıca, Guantamo’daki esirleri yüksek riskli, riskli ve düşük riskli diye üç farklı kategoriye ayırmışlar. Buna göre, 779 Müslüman esirin sadece 220’si Amerikalı yetkililer tarafından tehlikeli sınıflamasına alınmış. Bu tutukluların 230’u ‘düşük seviyeli risk’ içeriyor şeklinde damgalanırken, en az 150 Afgan ve Pakistanlının da Amerikalı yetkililer tarafından masum bulunduğu anlaşılıyor.

İlginç bir konu da şöyle: ABD Yüksek Mahkemesi’nin, Guantanamo esirlerinin Amerikan mahkemelerinde yargılanmayı talep edebileceği kararı üzerine; Bush yönetimi, birçok esiri tazminat ödemek endişesiyle ülkelerine göndermiş; Guantanamo’da 172 esir kalmıştı. Fakat New York Times’ın tespitine göre, serbest bırakılan esirlerin yaklaşık üçte biri Guantanamo üssünde tutuldukları süre boyunca ‘yüksek riskli’ olarak sınıflandırılmıştı.

Obama Guantanamo Hapisanesini ve Askeri Üssü kapatmaya söz vermişti

Gizli belgelerin yayımlanması, başkan seçilmeden önce bu tartışmalı üssü kapama sözü veren Barack Obama’yı da epey zor bir duruma düşürdü. Obama, Başkan seçilip Beyaz Saray’a gelir gelmez Guantanamo’daki askeri davaların 120 günlüğüne askıya alınmasını emretmiş; fakat üssü kapatma sözünü tutmamıştı. New York Times’ın görüş almak istediği ABD yönetimi yetkilileri ise belgelerin yayımlanmasını kınayıp, içeriğin kendi yönetiminlerinin bakış açısını yansıtmadığını söylemişlerdi. Pentagon ise “Belgeleri yayımlamak Guantanamo’daki işleri daha da karmaşıklaştıracaktır” demişti.

Gazeteler gizli belgeler yüzünden kavga etti

Guantanamo gizli belgeleri, uluslararası basın tarihinin en ilginç yarışlarından birine sebep oldu. Çünkü, New York Times, The Guardian ve Amerikan Ulusal Kamu Radyosu (NPR) belgeleri ortaklaşa yayımladıktan sonra; kaynaklarının WikiLeaks olmadığını vurguladılar. Washington Post, Daily Telegraph, Le Monde, El Pais, McClatchy Grubu ve Der Spiegel ise, ayrı bir grup olarak belgeleri WikiLeaks ile paralel bir şekilde yayımladılar.

Bu farklılığın sebebi, WikiLeaks sitesinin kurucusu Julian Assange’ın, New York Times ve The Guardian’la arasının bozulmasından sonra yeni ortaklar bulması; fakatsöz konusu iki gazetenin belgeleri buna rağmen ele geçirmesiydi.

14 YAŞINDAKİ ÇOCUKLARI BİLE HAPİSHANEYE ALDILAR

ABD’nin eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin ‘kötünün en kötüsü’ diye nitelediği ve “Milyonlarca masum Amerikalı’yı öldürmeye çalışmakla” suçladığı Guantanamo esirleri arasında; bunamış yaşlı adamlardan çocuklara kadar çok sayıda masum insan olduğu ortaya çıktı.

ABD’nin Guantanamo’daki Müslüman esirler konusunda kafasının ne kadar karışık olduğunun bir diğer delili de, ilgili belgelerde ‘muhtemelen’ kelimesinin 387, ‘bilinmiyor’ kelimesinin 188, ‘yalancı’ kelimesinin de 85 kez kullanılıyor olması… Ağır ve işkence dolu sorgu tekniklerine tabi tutulup yıllar boyu Küba’daki üste mahpus olarak tutulduktan sonra masum olduğu anlaşılan bazı esirlerin hikâyeleri de şöyle:

Afgan tutuklu ‘bunak’ çıktı

– 2002 yılında Guantanamo’nun en yaşlı esiri olan Muhammed Sadık (89), Afganistan’daki evinde oğluna ait olan bazı belgelerde ‘şüpheli telefon numaraları’ bulunmasının ardından Küba’daki üsse gönderildi. Yapılan muayenede Sadık’a bunama ve depresyon teşhisi konuldu. Altı hafta içinde yapılan sorgu sonrasında Taliban lideri veya Kaide üyesi olmadığı anlaşıldığı için ülkesine geri gönderildi.

– 70 yaşındaki Hacı Faiz Muhammed’in “bunak olduğu” üsse getirildikten sonra anlaşıldı.

– 2003 senesinde ‘yerel Taliban liderlerini muhtemelen tanıyor olabileceği’ sebebiyle tutuklanan 14 yaşındaki NakibUllah, bir yıl sonra evine geri gönderildi. Çocuğun belgesinde, ‘bir kaçırılma olayının kurbanı olduğu’ bilgisi yer aldı.

WikiLeaks belgelerinde “Yılanın başını kesin” diyerek, İran’ın vurulması için ABD’ye baskı yapan Suudi Kralı Abdullah’ın, Guantanamo’daki Müslüman esirlere çip takılmasını tavsiye ettiği; hatta serbest bırakıldıktan sonra infaz edilip öldürülmeleri gerektiğini ima ettiği ortaya çıktı. Kuveytli yöneticilerin ise Guantanamo’daki Müslüman esirlerin hepsinin öldürülmesini Amerikalılara tavsiye ettikleri belirtildi.

Wikileaks skandalının ilk gününde dünya Ortadoğu’da Arap ülkelerinin İran hakkındaki gerçek düşüncelerini öğrendi. Kameraların karşısında İran lideri Ahmedinecad ile sarmaş dolaş pozlar veren Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ülkelerinin liderlerinin ABD yönetimine İran’a bir askeri operasyon düzenlenmesi için baskı yaptığı, Suudi Kralı’nın İran için “yılan”, Mısır lideri Hüsnü Mübarek’in ise “şeytan” nitelemesini kullandığı ortaya çıktı. İran lideri Mahmud Ahmedinecad düzenlediği basın toplantısında, “Bölge ülkelerinin hepsi dostumuzdur. Bunlar Amerika’nın yalanları ve bilerek uydurduğu belgeler” diye açıklama yapmasından sonra bu kez de Arap ülkeleri liderlerinin ABD’nin El Kaide ve Taliban üyesi esirleri tuttuğu Küba’daki Guantanamo üssünde bulunan Müslüman mahkumlarla ilgili olarak akıl almaz tavsiyelerde bulunduğu belirlendi.

Bir esir için 3 milyon dolar

New York Times’ın manşetten duyurduğu 2006-2009 tarihli belgelere göre Bush yönetimi, 17 Çinli Müslüman tutuklu karşılığında Pasifik’in küçük ülkesi Kiribati’ye 3 milyon dolar teklif etti. Obama yönetimi ise Guantanamo’yu kapatma sözünü yerine getirebilmek için burada kalan esirleri gönderecek ülke ararken oldukça zorlandı. Slovenya Başbakanı, “Obama ile 20 dakikalık görüşme karşılığında” esir almayı kabul ediyor. Ancak görüşme gerçekleşmeyince, esir transferi de mümkün olmuyor. Maldivler yönetiminin ise tutukluları ABD’nin IMF yardımı konusundaki desteği karşılığında kabul edeceğini belirtiyor. Yemen Devlet Başkanı ise teröre bulaşan Yemen vatandaşları için kendi ülkelerinde bir rehabilitasyon programı oluşturulması konuşulurken, “ABD ne kadar verecek?” diyor.

“Atların iyi bir avukatları yok ama…”

Tüyleri diken diken eden teklifler ise yine Arap liderlerden geliyor. Belgeye göre, Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Guantanamo Hapishanesi’nde bulunan terör zanlılarının ortadan kaybolup bir terör örgütüne katılacakları gibi korkular olmadan Yemen gibi bir ülkeye transferiyle ilgili sıradışı bir teklif yapıyor. Üst düzey Beyaz Saray danışmanlarından John O. Brennan’a ABD’nin tutukluların derilerinin altına bir çip yerleştirmesini ve böylece hareketlerini takip edilmesini teklif ediyor. Kral bunun zaman zaman atlara ve şahinlere de yapıldığını söyleyince, Brennan, “Atların iyi avukatları yok ama” diyor. Kral bu şekilde serbest bırakılacak olan militanların terör örgütlerine yeniden katılmaları durumunda çipten gelecek sinyallerle yerlerinin tespit edilip öldürülebileceğini ima ediyor.

Kamptaki “Esirleri öldürün” dedi

Bush yönetimi Guantanamo’ya gönderdiği 500’den fazla tutukluyu transfer etmişti. Obama yönetimi ise İrlanda, İspanya, Portekiz, Belçika ve diğer ülkelerin desteğiyle 240 olan sayıyı 174’e indirmişti.

Kuveyt İçişleri Bakanı ise çok daha açık konuşuyor. Şeyh Halid el Sabah, ülkesindeki Amerikan elçisiyle yaptığı görüşme sırasında Guantanamo’da Kuveytli terör zanlılarının da bulunduğunu hatırlatarak, “Biz bu kişilerin serbest bırakılıp yeniden buraya dönmelerini istemiyoruz. O yüzden bence yapılacak en iyi şey bunlardan kurtulmak” diyor. Bakan şöyle devam ediyor: Bizden daha iyi biliyorsunuz ki, bu insanlarla uğraşamayız. Pasaportlarını ellerinden alsam dava açıp geri alırlar. Biz Suudi Arabistan değiliz. Onları çölün ortasındaki kamplarda izole edemeyiz. Eğer bu insanlar çürükse, çürüktürler ve en iyi yol onlardan kurtulmaktır… Aynı bakan Umman’da küçük bir botla uyuşturucu kaçırırken boğulmaktan ABD Sahil Güvenlik güçleri tarafından kurtarılan Kuveytliler için, “Allah onları boğarak cezalandırmak istedi. Siz canlarını kurtardınız. Boğulmalarına izin vermeliydiniz” diyor.

Cehennem Hapishanede Hala 104 tutuklu var!

Pentagon verilerine göre, cezaevinde şu anda toplam 104 tutuklu bulunuyor. Sorguları tamamlananların hapishaneden aşama aşama nakillerine de devam ediliyor.

Beyaz Saray Sözüsü Josh Earnest, 104 mahkumdan 46’sının serbest bırakılması kararı alındığını ancak bu mahkumları kabul edecek ülkelere ihtiyaç duyulduğunu açıkladı.

Amerikan ordusu, getirilip götürülürken tutsaklara yapılan muamele özellikle Avrupa’da eleştirilere neden olunca, Afganistan’dan Guantanamo’ya tutsak göndermeyi Çarşamba günü askıya almıştı.

ABD tarafından “terör” yaftasıyla esir tutulan, çok büyük kısmı Müslüman esirlerden oluşan Guantanamo işkence merkezinde, 4 yıl kalan bir esir burada gördüğü işkenceleri yaptığı resimlere döktü.

Suçsuz yere 4 yıl boyunca Guantanamo hapishanesinde işkence gören Müslüman esir, CIA görevlilerince kendisi üzerinde, daha önce denenmemiş yeni işkence yöntemleri denendiğini anlattı.

El Kaide’ye üye olmak suçlamasıyla esir alınan Ebu Zübeyde adlı esir, söz konusu işkence merkeziyle ilgili 61 sayfadan oluşan bir rapor sundu. “Amerika Nasıl İşkence Yapar” (How America Tortures) adlı raporda Zübeyde, kendisine yapılan işkence yöntemlerini sekiz farklı görselle resmetti. Çizimler eski esirin avukatı Mark. P. Denbeaux tarafından paylaşıldı. Zübeyde yaptığı çizimlerde söz konusu işkence yöntemlerinin çoğunun ilk kez kendisinde denendiğini, ABD istihbarat servisi CIA görevlilerinin bunu Tayland’daki üslerinde Ağustos 2002’de yapmaya başladığını belirtiyor.

Kamuoyunda pek çok yorumcu tarafından yapılan yorumlarda: son Korona virüs ve benzeri felaketlerle zorlu imtihan yaşayan ABD’nin masum ve mazlum binlerce, milyonlarca insana uyguladığı haksız şiddet ve işkencelerin Amerika’ya geri dönen bir yansıması olabileceği ifade ediliyor. Hapsedilen, işkence edilen masum ve mazlum insanların gönüllerini semaya açıp dua ve yakarışlarının, sessiz çığlıklarının İlahi adaleti ve İlahi gazabı Amerika’nın üzerine çekmiş olabileceği dile getiriliyor.

Tabi ki Suriye gibi ülkelerde yüz binlerce masum insan, devlet terörü uygulanarak varil bombalarıyla, kimyasal silahlarla katliamlara uğratılırken “sessizlik stratejisi” uygulanarak ortak olunan zulüm ve vahşetlerin Amerika’ya geri dönen ilahi adalet ve ilahi gazap yansımalarının da olabileceği yorumları yapılıyor.

MAHKUMLAR ÜZERİNDE YENİ İŞKENCE YÖNTEMLERİ DENEDİLER

Bugüne kadar herhangi bir suç teşkil eden eylemde bulunduğu ispatlanamayan 48 yaşındaki Zübeyde, çizdiği sekiz farklı görselde her işkence yöntemini farklı başlık altında tanımlıyor. Kutuda hapsetme, basınçlı suyla boğulma hissi uyandıran işkence, vücudu parmaklıklara kilitleyerek germe, kafası kutuya geçirilmiş şekilde sandalyeye kelepçeleme, elleri kelepçeli şekilde duvara başını çarpma gibi başlıklar kullanan Zübeyde’nin, her görselde vücudunun çırılçıplak ve başının kazınmış olduğu en dikkat çeken ayrıntılar arasında…

Zübeyde en kötü işkence yöntemlerinden birinin uykusuz bırakma olduğunu belirtiyor. Zübeyde, elleri ve ayaklarının ters bir şekilde kelepçelendiğini, her fırsatta yüzüne su döküldüğünü ve dar bir alanda hapsedilerek 2-3 hafta kadar uykusuz kaldığını söylüyor. Filistin asıllı esir tam 83 defa vücudunun yatağa bağlandığını ve yüzüne su dökülmek suretiyle boğulma tehlikesi geçirdiğini ifade ediyor.

KUTUDA HAPSETME İŞKENCESİ ÇOK ACI VERİCİ BİR DENEYİM

Zübeyde ayrıca vücudunun güçlükle sığdığı küçücük bir kutuya zorla sıkıştırılan Guantanamo’daki ilk esir olduğunu belirterek; “Beni küçük bir kutunun içerisine kilitlediler. Ben buna köpek kutusu adını veriyorum. Kutuya oturmaya çalışıyorum ancak nafile. Kutu çok dar. Kıvrılmak istiyorsun, ancak ellerin ve ayakların kelepçeli olduğu için bunu da yapamıyorsun. Çünkü çok sıkı bir şekilde bağlanmış. Bu çok acı verici bir deneyimdi. Bilinçsiz bir şekilde sürekli çığlık atıyordum” diyor.

GUANTAMO’DA MÜSLÜMAN ESİRLERİN GARDİYANI MÜSLÜMAN OLDU

Amerika’nın Küba’daki Guantanamo Üssü’nde esir tuttuğu Müslümanların konuştuklarını dinleyen Amerikalı asker Hold Brooks, sonunda duyduklarının doğruluğuna kanaat getirerek İslam’ı seçti. Guantanamo hapishanesindeki ilginç ve nadir iyi hadiselerden biri de böyle gerçekleşti.

Amerikalı asker Hold Brooks, görevi sırasında diğer nöbetçi arkadaşları gibi boş vakit geçirmek yerine İngilizce konuşmayı bilen Müslüman mahkumları dinlemeyi tercih ediyordu. Duyduğu hadisler onu o kadar etkilemişti ki; artık nöbet boyunca bu konuşmaların geçtiği zindanların başından ayrılmaz oldu.

Ayrıca Müslüman esirlerin her türlü zulme, işkenceye karşın dimdik duruşları, iman ve gelecek umutlarının hiç kaybolmaması kendisini Müslüman olmaya itti. 500 esirle uzun uzun tartışmasının ardından 2003 yılının Aralık ayında gece yarısını yarım saat geçe Kelime-i Şahadet getirerek İslam’ı din olarak seçtiğini ilan etti.

 

Alıntı

Kaynak: timeturk.com , trtworld.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir