KUTSAL DEĞERLERİ ÇİĞNETEN TASARIM!
Şair Nedim İstanbul’u çok severmiş ve yazdığı bir şiirde demiş ki:
Bu şehr-i Stanbûl ki bî-misl-ü bahâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır.
Yani, bugünün gençlerinin anlayacağı dilden açıklarsak;
Bu İstanbul şehri ki misli benzeri yoktur
Bir taşına bütün Acem mülkü fedadır
Bugünkü bazı gençler de Nedim’in o güçlü anlatımını yanlış anlamış olacak ki, “şairler istanbul’un taşlarına bile bu kadar değer veriyor” diyerek yerlerdeki taşlara, filan acaip değer veriyorlar zahir… Mesela eylem yapan gençler, o yerlerdeki taşları söküp “yahu siz ne yapıyorsunuz, şair bunların bir tanesine acem mülkü fedadır diyor; bunlar yerlerde duramaz” diyerek o hırsla aldıkları taşları, karşılarına dikilen güvenlik güçlerinin kafasına boca ediveriyor!…
Herhalde belediye yönetimi de aynı değeri taşlar gibi yerlerde duran logar kapaklarına vermiş olacak ki logar kapakları üzerine acaip tasarımlar yaptırmışlar.
Hayda! şimdi logar kapağına mı taktın diyebilirsiniz. Valla fena halde takmış durumdayım. Anlatayım da ondan sonra sizler de karar verin; takıyor musunuz, takmıyor musunuz?
“Logar kapağı deyip geçmeyin, bir taşa acem mülkü feda olursa, yanında duran kocaman bir logar kapağına da Avrupa mülkü feda olur herhal” diye düşünmüş olacaklar ki, Belediyeci abiler de bu hassasiyetle tutmuş, yerde kimsenin yüzüne bakmadan üstüne basıp geçtiği kapaklar üzerine tasarımlar yaptırmışlar. Hem de ne tasarım… Bir yandan bakarsan başka anlam, diğer taraftan bakarsan başka anlam çıkan tasarımlar… Şaşı bak şaşır misali… Bu tarafından bakarsanız imalatçı firmanın baş harfleri MD çıkıyor. Diğer taraftan bakınca Allah’ın ismi çıkıyor!
“Vay bee! Adamlar ne düşünmüş, ne mübarek tasarım yapmış” dediniz belki… Gel gör ki kazın ayağı öyle değil. Zira bu kapaklar yerlerde çiğneniyor. Hem de her gün, binlerce insan tarafından… Tabi üstündeki bu eğreti tasarımların içerdiği mübarek kelimeler de…
Biz dahi bu kapakları İstanbul’un eğretileri arasında sayıyor ve “Eğreti” damgasını vuruyoruz.
Eğreti diyorum çünkü bunlar, herhangi bir kötü niyet olmaksızın, tasarımcının Kuran okumayı bilmemesinden kaynaklanan sorunlardır, diye düşündüğümden… Yoksa şu işi sözgelimi bir satanist tasarımcı bilinçli olarak yapsa, – bizim gibi inançlı insanlar açısından çok kötü bir şey olsa da- kendisi açısından dâhiyane bir iş olurdu. Evet çirkeflik ama dahiyane bir çirkeflik derdik. İnanmadığı ve hatta karşı çıktığı bir manevi varlığın adını çaktırmadan yerlerde, ayakaltında çiğnetme fikri ve aksiyonu… Dâhiyane bir iş olurdu, satanist bir tasarımcı açısından mesela…
KUTSAL DEĞERLERİ ÇİĞNETEN TASARIM
Ancak buradaki durum öyle mi? Bence tamamen bilgisizlik ve dikkatsizlik sonucu ortaya çıkan bir “Eğreti amblem” sorunu… Arapça yani Kur’an okumayı bilmeyen kişi, yaptığı amblemde ortaya çıkan ikinci Arapça görüntüde ne mana çıktığını nasıl anlayacak? Amblemi ters de çevirse, açılı olarak da döndürse, beliren Arapça ifadeyi görmesi mümkün mü?
Haydi üretici firmanın tasarımcısı anlamadı, göremedi bunu diyelim, peki bu amblemi inceleyen, buna onay veren belediye yetkilileri de bilmiyor mu Kuran okumasını? Hiç kimse çevirip tersinden bakmadı mı şu malum ambleme yahu, “Lillah” kelimesini nasıl fark etmediler? İnanılır gibi değil…
Belki de bizdeki klasik devlet mantığı işledi; “Şimdi herkes mutlu, amblem çıkmış, zamanında yetişmiş, karşı çıkıp da amirin, müdürün keyfini kaçırmayalım, hatır-gönül kırmayalım diye düşündü belki farkeden memurlar da, kim bilir? Devlette çoğu işler böyle “sallanır” zaten… Klasik “amiri, müdürü kızdırmayalım, taşları yerinden oynatmayalım şimdi” mantığıyla çoğu işler “sallanır”, çoğu hatalar görmezden gelinir… Eskiye nazaran epey gelişim sağlansa da hala birçok idarecinin astlarına karşı “Sen kim oluyorsun da düşünüyorsun bakayım, düşünülecek bir şey varsa biz düşünürüz” yaklaşımını sergilediği malum…
Tesadüfen mi yoksa tevafuken mi demeli bilmem, mahallemizdeki bir logar kapağı üzerinde bu amblemlerden birini görmüştüm. Sarıyer’de bir caddeden geçerken bir tanesi daha gözüme ilişti. Daha sonra Kadıköy’de bir başkasıyla karşılaştım. İstanbul’un her yanında belki binlercesi yerlere döşenmişti. Her gün binlerce kişi tarafından yerlerde çiğneniyordu. İşin en trajikomik tarafı, koca İstanbul’da milyonlarca insanın kaçı fark ediyordu acaba, yerlerde çiğnediği mübarek kelimeleri… Milyonlarca insan arasında, milyonlarca kişinin aslında yalnız olması gibi bir şehir garabetiydi bu da…
Eskiden mi döşenmişti, yeni miydi bunlar, başka şehirlerde var mıydı bilmiyorum ancak sıkça karşılaştığım bu amblemler için yazmak vacip olmuştu.
Peki sade vatandaş bu hatalı amblem sorununu ortadan kaldırmak için ne yapabilir? İlgili kurumlara yani Belediyeye başvurabilir. Başvurursa ne olur? Başvurmadan önce her devlet kurumunda olduğu gibi dua etmesi gerekiyor! Kaliteli bir memura rast gelmek için… Kaliteli ve halkın sorunları konusunda duyarlı bir memurla karşılaşırsa sorunu şıp diye çözülür. Yani mahallemizdeki bir logar kapağında da bulunan söz konusu “Eğreti amblemin” bir gün içinde görevliler tarafından taşlama makinesiyle cıvatanın üzerinden kazınmak suretiyle temizlenmesi gibi…
Ya kalitesiz bir memurla karşılaşırsa vatandaş, ne olur? Neler olur neler… Sittin sene uğraşsa bir tek sorunu bile halledemez. Gönderdiği maile karşılık, uyduruktan “talebiniz işleme alındı” yazıları gelir. Gönderdiği şikayet mailleri, iki düzensiz memur arasında basket oyununda top yerine kullanılır. Biri ötekine gönderir, “bu konu onun ilgi alanına giriyor” diye; öteki berikine gönderir “bu konu onların kapsama alanında” diye… Vatandaşın mailleri de paslaşma esnasında arada kim bilir kaç defa gider gelir. Nihayet bilmem kaç mail sonra, aslında cıvata üzerindeki amblemin şikâyet edildiğini bile bile, “logar kapağı değiştirildi” yazısı gelebilir; cıvatalar ve amblem yerli yerinde dururken, kapak değiştirilir. Bu cevap da vatandaşa kapak olur. Yani derdini Marko Paşa’ya anlat durumları…
Memurun konuya duyarsız oluşundan kaynaklı bir tepkiyle karşılanabilir vatandaş… Sanki, “kardeşim kanalın tıkandıysa ara, suyun akmıyorsa ara. Bu nedir yahu? Yerde kelime yazıyormuş; bu ne biçim başvuru” tavrını takınabilir, yaşanan vahametin bilincine sahip olmayan sayın yetkililer…
Duyarsızlık karşısında kendinden şüpheye düşerek; “İnançlı her insanın hassas olması gereken bir konu değil mi ki bu? Acaba bende mi bir tuhaflık var” diye düşünebilir de vatandaş…
Vatandaşa böyle türlü türlü yansıtma oyunları da yapan kalitesi düşük memurları da İstanbul’un eğretileri arasına koysak mı acaba? Ne var ki halkın sorunlarına böylesine hassas! bu kabil memur kardeşlerimizin geniş bir genel kültüre sahip oldukları biliniyor… Özellikle de memleketimizde üretilen ve statüsü yüksek bazı kesimlerde oldukça revaç gören güzide yağlar konusunda geniş bir kültüre ve uygulama bilgisine sahipler, bildiğimiz kadarıyla. Uygun raylara yağ sürüp trenini yürütme konusunda geniş bir birikime sahip olan kabil bu arkadaşlar, özel yöntemleri sayesinde paranın, mevki-makamın ve türlü türlü rantın sıcak olanına ulaşabiliyorlar. Böylesi güzide! kişisel birikim ve becerileri sayesinde ulaştıkları sıcak şeyler, bu dünyada cazip gelecek sıcaklıkta nasılsa… Gerisinin ne önemi var ki !?
Peki sorunun asıl muhatabı Belediye bu konuda ne yapabilir? DGM’ye başvurarak bu yazının yayınlandığı dergiyi piyasadan toplatabilir, yazıyı kaleme alan ve “taşları yerinden oynatmaya” yeltenen bu hadsiz herifi ömür boyu yazarlıktan men cezasına çarptırabilir. Yok ya bir dakika, bu yöntemler Türkiye’de tedavülden kalkalı on yıl filan oldu. Önceden olsa olurdu.
Şakası bir yana, Belediye yetkililerinin yerinde olsam öncelikle bu yazı ve beraberindeki resimleri İlahiyat Fakültesi veya İl Müftülüğü’nden bilirkişi uzmanlara inceletirdim. Eğer uzmanlar bu resimlerde bir sorun yok derse, herkes rahat eder; belediye bununla ilgili bir açıklama yapar, biz de çiğner geçeriz. Ancak uzmanlar, konu hakkında kendisine danıştığım ilahiyatçı dostum gibi “bu amblemlerde tersten bakınca “lillah” kelimesi açıkça görülebiliyor, yerlerde çiğnenmesi uygun değil” şeklinde görüş belirtirse ne olur?
Hiç vakit kaybetmeden gereğini yapmayan, “İstanbul’un eğretileri” arasına adını “Logar alfabesinden harflerle” yazdırmış olur maazallah…
Alıntı
Kaynak : Hüsamettin Piraz / alemihaber.com