"DÜNYA 5'TEN BÜYÜKTÜR" UYARISI - Yükselen TV
Dünya TuruDüşünce DünyasıHaberlerSiyasetTarih ve Medeniyet

“DÜNYA 5’TEN BÜYÜKTÜR” UYARISI

Haber Servisi / yukselentv.com…

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin New York şehrinde düzenlenen 71. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda BM’in adaletsiz yapısını eleştirdi.

“Beş ülkenin ağzına, dünyayı mahkum edemezsiniz!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Birleşmiş Milletler’in kesinlikle reforme edilmesi gerektiğine ilişkin görüşlerini ve uyarılarını de dile getirdi. “Dünya beşten büyüktür gerçeğini her fırsatta uluslararası kamuoyuna hatırlatıyoruz” diyen Erdoğan, Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyeli yapısını eleştirdi ve “Beş ülkenin ağzına dünyayı mahkûm edemezsiniz. Ama dünya şimdi bu beş ülkeye mahkûm edildi. Tüm dünyanın temsil edilmediği BM Güvenlik Konseyi, adaleti tesis edemez!” dedi. BM reformu çerçevesinde 20 daimi üyeli bir BM Güvenlik Konseyi önerisi gündeme getirdi.




BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Türkiye’nin Suriye’deki iç savaştan kaçan 2 milyon 700 bin kişiyi kabul ettiğini açıklayan Erdoğan, “Suriye halkı zalim bir yönetimin, katil bir yönetimin ve terör örgütlerinin acımasız küresel ve bölgesel rekabetin şekillendirdiği savaşların pençesinde tükeniyor” şeklinde görüşlerini açıklarken, “bu süreçte uluslararası toplumun insani değerler sınavında sınıfta kaldığını” söyledi. Türkiye’nin mülteciler için bugüne kadar 25 milyar dolar harcadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası desteğin düşük olmasını eleştirdi ve “Şu anda çatısı altında bulunduğumuz BM’den bize gelen destek 525 milyon dolardır. Başka? Başka herhangi bir şey yok. Peki, AB’den gelen bir şey var mı? Ne yazık ki AB de verdiği sözleri tutamamıştır. UNICEF’e sadece gönderdikleri 178 milyon dolardır, o kadar!” dedi.

“AB tarafından verilen sözler adeta unutuldu”
Avrupa Birliği ile mülteci krizine karşı işbirliği içinde hareket ettiklerini vurgulayan Erdoğan, imzalanan Geri Kabul Anlaşması sayesinde göçün büyük oranda kontrol altına alındığını ve ‘Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan mutabakatı çerçevesindeki taahhütlerini başarıyla yerine getirdiğini’ kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği tarafından verilen sözlerin ise ‘adeta unutulduğunu’ dile getirdi.

“Suriye’nin topraklarında gözümüz yoktur.”

‘Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunmasına en fazla önem veren ülkenin’ Türkiye olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Suriye’nin topraklarında gözümüz yoktur. Bütün mesele Suriye, Suriyelilerindir” dedi. Suriye ile 911 kilometre sınırı olan Türkiye’nin tehdit altında olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “24 Ağustos’ta Gaziantep’te düzenlenen terör saldırısından sonra Suriye’deki “ılımlı muhaliflerle” birlikte olaya müdahale ettiklerini’ ve “Fırat Kalkanı Harekâtı” sayesinde bölgenin “Terör koridoru” olmaktan çıkıp, “barış koridoru” haline geldiğini” açıkladı. Erdoğan, “PKK, PYD terör örgütünün önceliğinin DEAŞ ile mücadele etmek olmadığı bu operasyonla birlikte açıkça ortaya çıktı” şeklinde görüşlerini dile getirdi.

Erdoğan konuşmada, İsrail ve Filistin sorununa da değindi. İki devletli çözümden yana görüş açıklayan Erdoğan, “İsrail ile normalleşen ilişkilerimizi, gerek barış sürecinin kolaylaştırılması, gerekse Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı bu ekonomik ve insani sıkıntıların giderilmesi için değerlendirmeye çalışacağız” dedi.

Suriye konusunda oldukça sert ifadeler kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Uluslararası toplum, Suriye’deki insani değerler sınavında sınıfta kaldı. AB mülteciler konusunda verdiği sözleri tutmadı. BM ve uluslararası camiadan verdiği sözleri tutmasını bekliyoruz” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin Suriye’nin topraklarında gözünün olmadığını vurgulayan Tayyip Erdoğan, “Suriye, Suriyelilerindir. Kimsenin Suriye topraklarında gözünün olmaması lazımdır!” uyarısı yaptı.

BM genel kurulunda daha önceki konuşmasında da dile getirdiği “Dünya 5’ten büyüktür” ifadesini vurgulayan Erdoğan, “Dünyayı 5 ülkenin iki dudağı arasına mahkum edemezseniz. Tüm dünyanın temsil edilmediği BM Güvenlik Konseyi adaleti sağlayamaz!” şeklinde görüşlerini açıkladı. Erdoğan, Dünya siyasetçilerini samimi ve kararlı olmaya çağırırken “Siyasetçi omurgalı olacak, inandığı doğruları seslendirecek!” ifadelerini kullandı.

“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BAHARI” ÇAĞRISI

Aşağıda bir bölümünü alıntılanan 03.04.2012 tarihinde timeturk.com portalında yayınlanan “Birleşmiş Milletler Baharı” başlıklı yazısında BM Güvenlik Konseyi’nin adaletsiz yapısına vurgu yaparak konuyu gündeme taşıyan Araştırmacı-Yazar Hüsamettin Piraz’ da şu görüşleri dile getirmişti.

“1945 yılında savaş sonrası korkuları, savaşın galibi ve mağlubu psikolojisini, savaş mahrumiyetlerini, insan hakları ihlallerini, kısacası her tür dramı yaşayan, neredeyse tamamı otoriter ve totaliter rejimler tarafından yönetilen o günkü Dünya konjonktürünün, tüm haletiruhiyesiyle ortaya çıktı ve şekillendi Birleşmiş Milletler…

Ama konjonktür tamamen farklı bugünün dünyasında… Her yerde demokrasi ideal yönetim biçimi olarak kabul ediliyor. Bahar rüzgarları adalet ve demokrasi için esiyor… Bireysel hak ve özgürlükler ön planda… İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü olmazsa olmaz prensipler … O zaman savaşan ülkeler Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa bugün Avrupa Birliği içersinde adeta tek devlet gibi yaşıyor…

Her yerde esen demokrasi ve Bahar rüzgarları, BM’ye de uğrar temennisiyle önerdiğimiz “e-dünya demokrasi platformu” projemiz özetle şöyle:

Proje, Birleşmiş Milletler çatısı altında ve internet sitesi’nde kurulacak e-referandum modülü aracılığıyla, sanal ortamda Dünya’nın tamamını ilgilendiren konularda Dünya referandumları yapılabilmesini sağlıyor. Sistem, üye ülkelerin e-devlet sitelerinde kurulacak olan e-referandum modüllerinin Birleşmiş Milletler internet sitesindeki ana modülle entegre olması suretiyle tamamlanıp aktive oluyor.

Mesela, ülkemizin e-devlet sitesi www.turkiye.gov.tr üzerinde kurulacak e-referandum modülüne kullanıcı adı ve şifresiyle giren vatandaşlarımız, yurtiçi konularda ilçe referandumu, il referandumu veya Türkiye geneli referandum seçeneklerini seçip oyunu kullanabiliyor. Duyurusu yapıldığı zamanlarda aynı modül içersinden Dünya referandumu seçeneğine tıklayarak BM bünyesindeki ana modüle bağlanıp oyunu kullanabiliyor. Türkiye örneğinde olduğu gibi tüm üye ülkelerin e-devlet sitelerindeki e-referandum modülünün Birleşmiş Milletler internet sitesi’nde yer alan ana modülle entegre olmasıyla “e-dünya demokrasi platformu” aktif hale gelmiş oluyor.

Dünya referandumları, “e-dünya demokrasi platformu” üzerinde, oy kullanma süresi olarak sözgelimi 24 saatlik bir sürede Dünya genelinde tamamlanmalı… Tüm üye devletlerin e-devlet sitelerine, bireysel kullanıcıların kullanıcı adı ve şifreleriyle girerek kullanacakları oylarla yapılacak Dünya referandumu sonuçları üzerinde hiçbir devletin söz söyleme hakkı bulunmamalı ve bu konu tüm üye devletler tarafından imza altına alınmalı. Dünya referandumları çevre kirliliği, küresel ısınma, nükleer çalışmalar, Suriye benzeri barışın korunması faaliyetleri gibi Dünya’nın tamamını ilgilendiren her konuda yapılabilmeli ve sonuçları kamu, özel ayırt etmeksizin herkes için bağlayıcı olmalı…

Bugünün dünyasında ağırlığı hissedilen, küresel aktör konumunda olan Brezilya, Almanya, Türkiye ve Hindistan gibi ülkeler Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üye statüsüne geçirilmeli. Böylece sayıları dokuza çıkan Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin “Veto hakkı” imtiyazı kaldırılarak onun yerine Dünya referandumu isteme hakkı getirilmeli. Bir konuda çekincesi olan daimi üyenin, veto kullanmak yerine ancak konuyu Dünya referandumu’na götürme hakkı olmalı.

Suriye katliamı ve benzeri hadiselere müdahale edebilecek en yetkin kurum olan BM’nin veto kararları nedeniyle bloke olması sorunu, şimdilerde ancak Libya’nın Dostları Toplantısı, Suriye’nin Dostları Toplantısı gibi alternatif yöntemlerle sistemin baypas edilmesi suretiyle aşılmaya çalışılıyor.

Reform yapılamadığı ve eski sistem devam ettiği takdirde, Birleşmiş Milletler’in antidemokratik ve adil olmayan yapısı müdahale edeceği ve edemeyeceği bir çok olayda ortalığa dökülecek. İnsanlığın vicdanının kanamasına sebep olacak. Sorunların çözülememesine ve hatta başka sorunları doğurmasına yol açacak. Tarih sayfalarında pek çok kara leke oluşturacak. Vicdanları kanatan yaklaşımlar, Yüce Yaratıcı huzurundaki sorgulamada müsebbip ve destekçi şahsi dosyalarının altından kalkılamayacak derecede kabarmasına neden olacak.

Veto hakkına sahip ülkelerden birinin başına mesela Hitler gibi, insani bakış açısı ve ahlaki değerlerden uzak, salt stratejik kaygılar ve ulusal menfaatleri açısından Dünya’ya bakan bir lider gelse… Yada mesela Sarkozy, akla zarar bir fikre daha kapılsa ve ikinci Ruanda veya Cezayir katliamına girişse… Birleşmiş Milletler antlaşmasına göre sistem içersinde kalınarak bu ülkelere hiçbir müdahale yapılamaz. BM’de tüm dünya devletleri birleşse kınama kararı bile çıkaramaz, zira çıkarılacak her kararı veto edebilirler. Tıpkı BM Suriye katliamı nedeniyle Esad yönetimini kınama kararı çıkarmak istediğinde, Güvenlik Konseyi üyelerinden Rusya ve Çin’in veto açıklamalarıyla, tüm dünyanın elinin kolunun bağlanması gibi…

23 Ocak 2012 tarihinde yayınlanan “Suriye ateşinde aydınlanan Dünya” başlıklı yazımdan bir bölümü alıntı yapıyorum:
“BM’nin 1945 savaş sonrası konjonktüre göre şekillenen ve galip devletleri öne çıkaran bu yapısı, “Dünya Demokrasisi” ve “Dünya Hukuku”nun önünde ciddi bir engel değil midir? BM’nin 1945’lerdeki konjonktüre göre oluşan yapısıyla 2012’nin Dünya’sını yönetirken acziyeti, Suriye’de ve Dünya’nın farklı bölgelerinde “Veto şemsiyesi” altında haksız yere akan oluk oluk kan misali, ortaya dökülüyor… İnsanlık olarak, önümüzdeki dönemde daha yaşanılabilir bir Dünya’da yaşamak istiyorsak, cevabını samimiyetle vermemiz gereken soru şu aslında: “Gücümüzü hak ve adalet ölçülerimiz doğrultusunda mı kullanacağız; yoksa, hak ve adalet ölçülerimizi güce göre mi belirleyeceğiz?”

“Oysa, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin dahi kendi ülkelerinde asla kabul etmeyecekleri antidemokratik ve hukuksuz bu uygulamaları, söz konusu “Dünya Demokrasisi” ve “Dünya Hukuku” olunca, kabul edip benimsemeleri, Dünya kamuoyunun gözünün içine bakarak uygulamaları, akıl ve mantıkla değil ancak “Güç sarhoşluğu”yla izah edilebilecek bir durum. Suriye’de beş binden fazla masum insan öldürüldü. “İnsanlığa karşı işlenen suçlar” kapsamında bu yaşananlar, ancak birileri çıkıp bu vahşeti uygulayanları “Veto Himayesi”ne alabiliyor ve hukuki açıdan Dünya’nın eli kolu bağlanıyor. ”

Dikkat edilirse iki ay önceki alıntı yazıda “Suriye’de beş binden fazla masum insan öldürüldü.” Deniyor. Rusya ve Çin’in “Veto Himayesi”ne aldıkları Suriye yönetimine karşı kınama kararı bile alınamamasının verdiği cesaretle, BM’nin yeni açıkladığı rakamlara göre Beşşar’ın ordusu, o günden bugüne 4000 masum insanı daha öldürdü.

Dile kolay, 4000 kişi! şehrimizde bir kişinin işkence edilerek veya tecavüz edilerek öldürüldüğünü düşündüğümüzde şehrin, hatta tüm ülkenin ayağa kalktığını hatırlayabiliriz. Oysa burada, son iki ayda “Veto himayesi”nde öldürülen, işkence edilen 4000 masum insandan bahsediyoruz.

Hangi düşünür ne kadar düşünecek de; Suriye’deki iktidar manyağı bir parti mensuplarının, yasakladıkları muhalefet partileri mensuplarını öldürmelerine, işkence etmelerine, hele hele onları cezalandırmak adına masum çocuklarının cinsel organlarını kesmelerine, gencecik kızlarına istihbarat merkezinde tecavüz etmelerine varan işkencelere akıl ve vicdana uygun nasıl bir açıklama bulacak? Ya buna salt stratejik kaygılar adına, insani bakış açısı ve ahlaki değerleri göz ardı ederek veto desteği veren ülkeler ve veto sistemi için nasıl bir açıklama bulacak? İki ayda 4000 masum insanın ölümüne sebep olması veto sisteminin insanlığın bugünü ve geleceği açısından ne denli riskler taşıdığını gözler önüne seriyor.

Dünya halkları, “Demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren” ve bunun dışında hiçbir kötü emeli olmayan Suriye halkının dramını sahiplendi. Tüm Dünya, Kendi halkından dokuz bin insanı öldüren, binlercesine işkence eden Suriye Yönetimi’nin, kınanması yönünde BM’de kınama kararı çıkarılması yönünde harekete geçerken, Rusya ve Çin bunu veto edeceklerini açıklayınca tüm insanlığın bu kararı geçersiz sayıldı.

Demokrasi bunun neresinde ve Adalet neresinde?

İnanıyorum ki 15-20 yıl sonra, “e-dünya demokrasi platformu” gibi bir sistem Dünya’da uygulanıyor olacak. Dünya halklarının demokratik bilinç düzeyi yükseldikçe, bilgi-iletişim çağının ağırlığı iyice hissedildikçe artan eleştiri ve tepkiler sonucu, Sistemin çarkını elinde tutanlar oyunun kurallarını değiştirerek çarkı gerçek sahiplerine, Dünya Halklarına bırakmak durumunda kalacaklar. Daha demokratik ve adil bir sistem Dünya’nın daha yaşanılabilir bir yer olması için hizmet vermeye devam edecek böylece…

Bu dönemi 5-10 yıl daha öne çekmek adına katalizör olabilir temennisiyle, önerilerimizi içeren yazıyla kamuoyunun gündemine sunduğumuz mesaj, umarız Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Başbakan Tayyip Erdoğan ve diğer dünya liderlerine de ulaşır. Sonuçta ortaya konan fikirlerin uygulanabilirliğini inceleyip, hayata geçirecek olan yönetimde bulunan idareciler…

İnsanlık Alemi olarak, Dünya’yı saran ve pek çok hayırlı açılımı beraberinde getiren “Bahar rüzgarları”ndan, demokratik tepkimizi ortaya koymak suretiyle yeni bir bahar, “Birleşmiş Milletler Baharı”nı çıkarabiliriz.”  www.timeturk.com/tr/2012/04/03

Görüldüğü üzere yazı 2012 tarihinde yazıldığından orada Esed rejimi tarafından katliama maruz bırakılan halktan sivil insanların sayısı 5000 civarında veriliyor. Bugün ise Suriye’de bu rakamlar malesef 500 bin civarındaki katliamlarla öldürülmüş insan sayısı olarak kayıtlara geçiyor. Kayıtlara geçmeyenlerin sayısını da bilmek mümkün değil… Kendi halkının üzerinde “Kimyasal silahlar”, “Fosfor bombaları” gibi savaş suçu sayılan silahları bile kullanan, katil ve terörist olarak nitelenebilecek bir Esad yönetimi bile BM güvenlik konseyi daimi üyesi ülkeler Rusya ve Çin tarafından “Veto” himayesine alınabiliyor. Oysa aynı daimi üyelerden birinin çıkarına zarar veren bir durum yaşandığında 3-5 bin kişinin öldürüldüğü olaylarda dahi, mesela Mali’de BM Güvenlik konseyi kararıyla birkaç gün içerisinde sonuç alıcı askeri operasyonlar düzenlenerek konuya “son nokta” konulması sağlanabiliyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir