ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN’I NASIL İŞGAL ETTİ
Hızır İlyas / yukselentv.com …
***
Doğu Türkistan Orta Asya’nın tam ortasında yer alan büyük Türkistan’ın doğu bölgesidir. 1949 yılından bu yana Çin Halk Cumhuriyeti’nin siyasi ve iktisadi kontrolü altındadır, yani Çin işgali altındadır. Çin Doğu Türkistan’ı nasıl işgal etti sorusu bir çok gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Bir ortaçağ Uygur el yazmasında bu bölgeler için, “Uygurların Ülkesi” anlamına gelen, “Uygur Eli” terimi bulunmuştur.
Doğu Türkistan’ın parçası olduğu Büyük Türkistan, batıda Hazar Denizi’nden, doğu tarafında Altay ve Altın Dağları’na; güneyde Horasan, Karakurum Dağları’ndan, kuzey bölgesinde Ural Dağları ile Sibirya’ya kadar uzanmaktadır. Güneyde Pakistan, Hindistan, Keşmir ve Tibet, güneybatı ve batıda Afganistan ve Batı Türkistan, kuzeyde Sibirya ve doğuda Çin ve Moğolistan ile sınır komşusudur.
Doğu Türkistan’ın büyük bölümü dağlarla ve çöllerle kaplıdır. Karakoram, Tanrı Dağları, Tarbagatay ve Altay sıradağları ve Taklamakan Çölü ülkenin büyük bölümünü kaplamaktadır. Başkenti Urumçi olan Doğu Türkistan’ın nüfusu 40 milyon civarındadır. Resmi dili Uygur Türkçesi ve Çince olan bu bereketli ve güzel ülkenin yüzölçümü 1.828.418 Km2 ; yani tam olarak Türkiye’nin iki katından daha büyük bir bölgedir (Türkiye’nin yüzölçümü yaklaşık 814.000 km2 dir). Bu bölgede Türkçe konuşan Müslüman Uygur Türkleri yaşar.
Doğu Türkistan’ın Tarihi
12 Kasım 1933 tarihinde kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti, 6 Şubat, 1934 yılında saldırıya geçen Ma Chnagying komutasındaki devasa Çin ordusu ile kahramanca savaşmış; ancak kendinden kat kat üstün güce sahip bu ordu karşısında yenik düşmüş Türk Ordusundaki askerlerin çoğu da şehit olmuşlardır. Çin ordusu, Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti ordusunu imha etmiş ve yeni kurulan Cumhuriyeti yıkmıştır.
12 Kasım 1944 yılında tekrar kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti beş yıl sonra 20 Ekim, 1949 yılında iç karışıklıklar nedeniyle tekrar yıkılmış ve yaşanan siyasi krizi fırsat bilen Çin Halk Kurtuluş Ordusu Aralık 1949’da bölgeye girerek ülkeyi işgal etmiş ve Doğu Türkistan, Çin Halk Cumhuriyeti’ne ilhak edilmiştir. Doğu Türkistan’ın mazlum halkı da o zamandan beri Çin işgaline karşı direnmektedir.
Çin Doğu Türkistan’ı işgal etti ve bölgeyi “Sincan” (Kazanılmış Topraklar) olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Doğu Türkistanlılara yönelik etnik temizlik ve asimilasyon politikası uygulamaktadır. Soykırım niteliğini kazanan imha politikaları çerçevesinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana, son 65 yıllık dönemde 60 milyona yakın Doğu Türkistanlı Müslüman Uygur Türkü ve Kazak halkı türlü işkencelerle katledilmiştir.
Târih boyunca Doğu Türkistan bölgesinde çok sayıda ilim adamı ve İslâm âlimleri, yetişmiştir.
Fârâbî: Meşhur filozof ve sosyal bilimci…
Hârezmî: Cebir ilminin kurucusu, Dünyaca meşhur matematikçi…
Uluğ Bey: Meşhur astronom ve uzay bilimleri uzmanı.
Serahsî: Meşhur İslâm hukukçusu.
İmâm-ı Buhârî: Meşhur hadîs âlimi, Kütüb-ü sitte kitaplarından Sahih-buhari kitabının yazarı.
Tirmîzî: Meşhur hadis âlimi, Kütüb-ü sitte kitaplarından Sünen-i Tirmizi kitabının yazarı..
Ali ibni Sînâ: Tıp ilminin önemli şahsiyeti, Batı dünyasında “İslam dünyasından ve Müslüman bir bilgin olduğu anlaşılmasın” kompleksli düşüncesiyle “Avicenna” ismiyle tanıtılan ve Avrupa’daki tıp fakültelerinde kitapları asırlarca ders kitabı olarak okutulan meşhur tıp bilgini.
El-Bîrûnî: Matematik ve astronomi dehası ve bilgini.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti nasıl kuruldu ?
Doğu Türkistan’da 1863 yılında kumlan ve Osmanlı imparatorluğunu matbu tanıyan Atalık Gazi Devleti 1877 yılında Çin orduları tarafından ortadan kaldırıldı.
General Zu Zung Tang komutasındaki Çin işgal ordusu Bedevlet devletini yıktıktan sonra, Doğu Türkistan’ı işgal eden Çin istila ordusu tam 11 yıl süre ile bu ülkeyi sıkıyönetim ile idare etti. 1888 yılında yönetimi direkt Çin imparatoruna bağlı bir eyalet sistemi kurarak normal yönetime geçti. Doğu Türkistan’ı idare eden genel valiler Çin imparatorunun bu ülkedeki askeri hem de mülki vekili idiler. Ülkenin dış İşleri, maliye, askeri vb. bütün yetkileri Çin hükumetine danışmadan kullanabiliyordu.
Bu durum ise uygulamada Doğu Türkistan halkının aleyhinde olan bir durumdu. Çünkü Halk’ın kaderi Çinli genel valinin insafına terk edilmişti. Zaten kendisinden başka herkesi düşman gören bir milli haslete sahip Çinli yöneticilerin gözünde Doğu Türkistan halkı bir düşmandı, ekonomik baskı halkı eziyordu. Çin Merkezi Hükümeti Doğu Türkistan’daki işgal Orduları için iaşe göndermiyordu. Onların beslenmesi, günlük ihtiyaçlarını karşılanması, kışlaların inşa ve tamiri gibi akla gelebilecek bütün İhtiyaçlarının Türk halkı tarafından temin edilmesi bir mecburiyetti.
Türk halkı geleneksel sosyal yapısından zorla uzaklaştırıldı, idare edenler ve idare edilenler… idare edenler Çinliler tarafından yerli Türk halkı idare etmesi için tutulan ve Çin yönetimine sadakat yemini eden işbirlikçi Türklerdi. Bunlar cemiyette ayrı hareket ediyordu. Sosyal hayatta ” Seçilmiş zümre ” idi. Çinliler gibi giyiniyor ve hatta onlar gibi yaşamaya özen gösteriyordu.
Genel Vali Zulmü Yaşanıyordu
Doğu Türkistan’daki Çin İşgal ordularının bağında olan genel valiler Türk halkının dışarı ile temasını sıkı şekilde kontrol ederdi. Hatta onların dış ülkelere gitmelerine, diğer milletlerle temas kurmasına karşı idiler. 1911-1928 yılları arasında Doğu Türkistan’da genel valilik yapmış olan General Yang Zung Sin Ürümçi’deki tek telgraf makinesinin anahtarını kendi cebinde taşırdı. Doğu Türkistan halkı tam bir ortaçağ karanlığında yaşamaya mahkum edilmişti.
1911 yılında Çin’de Dr. Sun Yat Sın liderliğindeki Cumhuriyetçiler imparatoru devirerek Çin’de Cumhuriyet yönetimini kurdular. Doğu Türkistan’daki Çin işgal orduları Çin’deki bölünmelere paralel olarak Kralcılar ve Cumhuriyetçiler olarak ikiye ayrıldılar.
Merkezi Çin Hükümeti Doğu Türkistan’a varlığını hissettirmekten acizdi. Altay Bölgesindeki Çin Birlikleri Cumhuriyet taraftarı idiler. Bunlar genel valiyi dinlemiyorlardı.
Çin yönetimdeki bu karışıklık Çin idaresinin Doğu Türkistan’daki otoritesinin zayıflamasına yol açtı. Doğu Türkistan aydınları bu durumdan istifade ederek Kültürel ve Sosyal alanlarda ülkelerini kalkındırmak için bazı faaliyetlere giriştiler. 20 yüzyılın başlarında Batı Türkistan’daki ceditçilik (Yenilikçilik) akımı Doğu Türkistan’ı derinden etkiledi. Buhara başta olmak üzere Batı Türkistan’daki değişik medreselerde tahsil gören dîn adamları ve aydınlar bu yeniliklerin Doğu Türkistan’da da uygulanmasına giriştiler. Batı Türkistan’da tahsil gören ve milliyetperver bir zat olan Abdulkadir Damolla Kaşgar’da yeni usullerle eğitim veren zamanın modern okullarını açtı.
Osmanlı Devleti Doğu Türkistan’a Öğretmen Gönderiyor
Öte yandan Doğu Türkistan’dan Kırım üzerinden hacca giden bazı vatanperver tüccarlar İstanbul’a uğrayarak o zaman Osmanlı imparatorluğu’nda iktidarda bulunan ittihat ve Terakki liderlerine müracaat ederek Doğu Türkistan’a öğretmen gönderilmesini talep ettiler ve buna da muvaffak oldular.
1914 yılında Kaşgar’a giden Giritli Ahmet Kemal bey Artuş kasabasında Osmanlı öğretmen okulunu ( Dar-ül Muallimin-i İttihad-i Osmani) kurdu ve öğretmen yetiştirme işine girişti. Doğu Türkistanlı Türkler bu yolla kendi kimliklerini bulmaya ve nesilleri kısmen de olsa bu kimlikle yetiştirme imkanını elde etti.
Doğu Türkistan Devletinin Yıkılması :
Cumhuriyet bir yandan kendi kuruluşunu tamamlayıp milli bağımsızlığını korumaya çalışırken diğer yandan Çin Kuvvetleri, Tungan Asileri, Sovyetleri en önemlisi zaferi gerçekleştiren lider kadronun didişmeleri ile mücadele ediyordu.
Cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı cesur bir kahraman iyi bir vatanperver zat idi. Fakat eğitimden yoksun ve itibarına aşırı düşkünlüğü onu hükumetle karşı karşıya getirdi. O, Hükumetten habersiz olarak 25 Şubat 1934’de Ruslarla 11 maddelik bir anlaşma imzalayarak kendi hükumetine ihanet etli. Hükumet de 2 Mart günü bu anlaşmayı tanımadığım ilan etti. Hükumetteki bu ihtilaf bir facia halini aldı.
Fırsatı ganimet bilen Sovyetler Doğu Türkistan’a gönderdiği 7 bin kişilik bîr kuvvetle milli kuvvetlere saldırdı, Başbakan Sabit Damolla yakalanarak idam edildi. Bakanlar Kurulu üyelerinin bir kısmı yurt dışına kaçmayı başardılar. Diğerleri yakalanarak KGB zindanlarında can verdiler.
Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin Genel Kurmay Başkanı Gn. Mahmut Muhittin kendisine Sovyetler Birliği tarafından yapılan bir suikasttan kurtularak 1937 yılında Hindistan’a iltica etti. Milli ordunun subayları Albay Abduniyaz’ı kendilerine kumandan olarak seçtiler. Bu ordu 1937 yılının sonuna kadar Çin ve Rus saldırılarına karşı vatanlarını kahramanca savunarak hepsi şehit oldular.
Doğu Türkistan Cumhuriyetinin İlanı
Doğudan ve güneyden Kaşgar’a doğru ilerleyen Milli Kuvvetler Kaşgar eski şehri Çinliler’den kurtaran Albay Timur Beğ ile birleştiler.
Kaşgar tarihten beri Doğu Türkistan’ın medeniyet, ekonomik ve dîni merkezi olarak kabul ediliyordu. Bütün siyasi güçleri kendi takdirlerinin bu şehirde tezahür edeceğine inanıyorlardı.
Kendisi Buhara ve Kazan medreselerinde tahsil gören Sovyetler Birliği Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan ve Hindistan gibi ülkeleri gezerek tetkik eden, dünyadaki gelişmeleri tahlil ederek siyası fikirleri ile Milli Kuvvetlere yön veren Kulca Kadısı Sabit Damolla Hoten İhtilalcileri ile birlikte idi.
O, binlerce şehidin kanı bahasına kazanılmış bu zaferi Türk’ün devlet kurma geleneğine uygun olarak bir milli devlet İlan etmek sureti ile taçlandırmak istiyordu.
Sabit Damolla bütün milli liderleri bir araya getirerek Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyetini ilan etmeye karar verdiler. Böylece hicri 135 yılı 7. ayın 4. gününe tekabül eden 12 Kasım 1933 günü.Kaşgar’da Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti Kaşgar şehrinin Könci (Göncü) mahallesinde halkın ve milli askerlerin coşkulu gösterileri ve tekbir sesleri arasında Ayyıldızlı Gökbayrak göndere çekilerek ilan edildi.Bu merasimde Hükümet üyeleri ilan edilerek halka tanıtıldı. Anayasa ilan edildi ve devlet marşı okundu.Milli Meclis kuruldu.
Ünlü bir şair ve eğitimci olan Kutluk Şevki’nin sorumluluğunda Yeni Hayat adı ile resmi bir gazete çıkarıldı. Resmi gazetede Hükümetin teşkili Hükümet açıklaması ve Milli Marşı ilan edildi.
Doğu Türkistan Uygur Türkleri
Doğu Türkistan Türklüğü Orta-Asya’nın gün görmüş Türk topluluğundan biridir. Yüzlerce yıldan bu yana değişmez sahibi bulundukları büyük coğrafî saha tarih boyunca Çin Moğol ve Rusya müstemlekeciliğinin amansız hışmına uğrayarak “Şarkî, Doğu, Çin Türkistanları” veyahut da sevimsiz “Sinkiang, Sintszyan” gibi adlar almıştır. Gerçekte ise Türklüğün eski ana vatanının ayrılmaz bir parçasıdır. 1921 yılı Taşkent kongresince, Doğu Türkistan’in gerçek tarihî mirasçılarından sayılan ecdatları Uygurla-ra hürmetle, kültür mazisi zengin Uygur kavim adının alınması tercih edilmiş ve bu ad bu gün bilim alemince de benimsenmiştir. 1933 – 34 de ise milliyetçi ve istiklâlci mücahitlerinin azimli ve kahramanca teşebbüsleri neticesinde millî istiklâli ilân edilen Doğu Türkistan, kısa bir zaman için olsun Çin istilâsından kurtulmuşsa da, maalesef sonunda dev kuvvete karşı dayanamamış, boyun eğmeye mecbur olmuştur.
Coğrafî durumu itibariyle Doğu Türkistan, kolay kolay geçit vermeyen, yüksek dağlarla çevrilmiş bir kaleyi andırmaktadır. Tabiî sınırları, yalnız bugün bu ad altında Çin topraklarından sayılan arazi parçasından ibaret olmayıp, kuzeyde Sayan dağlarının güneyinden başlamak suretiyle, aynı istikamette Altay dağlarım aşarak Tiyanşan’lara iner. Güneydoğu yönden ise Cungarya üzerinden Hami veya Komul’a kadar uzar. Saha: Batı Türkistan, D’ş Moğolistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Çin’le çevrilmiştir.
Doğu Türkistan Bağımsızlık ve Özgürlük Mücadelesi Her Devirde Devam Etti
Siyasî tarih bakımından Doğu Türkistan, uzun hayatı müddetince, kanlı istiklâl mücadelesi savaşlarına katılmış, millî kültür ve yaşama hakkı uğrunda ağır çileler çekmiştir. Çin, Moğolistan ve Rusya gibi üç dev devletin güç denemesi mahiyetindeki mücadelesine hedef olmak, doğrusu bir millet için, kolay kolay hazmedilecek olaylardan sayılamaz. Şöyle ki, son yüzyıl içerisinde 400 (dört yüz) defa isyan edilmiş, Türklük şahlanmış, fakat ne yazık ki bu haklı başkaldırmaların hepsi kanlı bastırmalarla sonuçlanmıştır. Tsin yani Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan’da ve Kansu, Şensi eyaletleri üzerinde kurulması için yapılan kanlı tenkil hareketleri ve inanılmaz tazyik ve baskılara karşı millî istiklâl mücadelesi, Türklük hesabına cihan siyasî tarihinde şerefle yer almış olaylar arasındadır.
Yüzlerce, binlerce yabancı dilli ciddî araştırmalar ve tarihî eserler, bu insanlık dışı mezâlimi nefretle ele almış, açıklamıştır. Orta-Asya’nm unutulmaz mücahidi Atalık Gazi Mohammet Yakub han Badevlet, Osmanlı İmparatorluğu yolu ile yerli İslâm kütlesinin korunması uğruna dirayetini kullanarak Sultan Abdülaziz adına camilerde hutbe bile okutmuştur. 14 yıllık müstakil Yakub Bey Devleti Çinlilerce bastırılınca ceza olarak Rusya-Çin göz doymazlığı ve istilâcılığı rekabeti karşılığında, Doğu Türkistan’a mazisini unutturmak amacıyla, sahaya Çince “Sinkiang” yani “yeni müstemleke” adı verilmiştir. Bugün bu sahadaki Türk halkı, sözün tam manasıyla Çin istilâsı altında inlemekteyken az bir kısmı da Rusya esaretindedir.
Yüz ölçümü 1.800.000 kilometrekare olan Doğu Türkistan, 1955 yılında Komünist Çin idaresinin baskısı ile “Sinkiang Uygur Muhtar Eyâleti’, adını almışsa da, gerçekte Çin’in alelade bir eyaletinden başka bir şey değildir. 1953 yılı sayımına göre sahanın nüfusu 4.874.000 kişi olmuştur. Aradaki 13 yıllık yüzde 2 artışı bu sayıya ekleyecek o!ursak. Doğu Türkistan’ın nüfus 6.000.000’u aşmış olur. Etnik bakımdan halkın % 90’ı tamamiyle Türktür. Başşehirleri Urumçi’dir. Şehrin nüfusu 200.000’i aşkındır.
Doğu Türkistan’da Müslüman olmak, Türk Olmak Nasıl Bir Haldir
Doğu Türkistan… kanayan yaramız… Güneşin doğduğu, insanlığın battığı yer…
Öz yurdunda esir olmaktır Doğu Türkistanlı olmak. 250 senedir hep zulüm görmüştür Doğu Türkistan. Milyonlarca insan katledilmiş ve şehit düşmüştür. Kur’an okumak, namaz kılmak, oruç tutmak… Kısacası Müslüman olmak suçtur Doğu Türkistan’da.
250 senedir vardı Doğu Türkistan’da Çin zulmü fakat 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin yönetimini ele geçirmesinin ardından bölgedeki baskılar eskiye oranla daha da arttı. Komünist yönetim asimile olmayı reddeden Müslümanların fiziksel imhasına yönelmişti. Bu dönemlerdeki insan kaybı artık milyonları buluyordu. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin; 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin; 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin; 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kardeşimiz hunharca ve çeşitli işkencelerle katledilmişti.
Doğu Türkistan’da halka uygulanan baskı ve zulumler, Sırpların Bosna’da Müslüman Boşnaklara uyguladığı işkence, zulum ve baskılardan kat kat fazlaydı. İşkencelerle insanlar katlediliyor, diri diri toprağa gömülüyorlardı.
Tarihte her millet kültürel kimlikleri ve bazı meşhur özellikleri ile tanınır. Mesela; Uzak Doğu denince akla ilk Japonlar gelir. Türkler kahramanlıkları ve misafirperverlikleri ile, Araplar kuvvetli aile bağları ile tanındığı gibi, ticarette ise ilk olarak Yahudiler akla gelir. Çinliler ise işkenceleriyle dünyaya çirkin bir nam salmışlardır. İşte bu yüzdendir Doğu Türkistan’da kanın durmayışı…
Zulmün Asıl Sebebi: Türk ve İslam Düşmanlığı
Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı baskı ve zulmün temel nedeni halkın Türk ve Müslüman olmasıdır; amaç halkı asimile ederek milli ve dini duygularından uzaklaştırıp Çin’in kölesi haline getirmektir. Çünkü; Çin için bölgedeki hakimiyetini büyük ölçüde kısıtlayan şey halkın milli kimliği yani Türk olması ve İslami kimliği yani Müslüman olmasıdır. Halkı, Çin’in yıldırma ve yok etme politikası karşısında güçlendiren ve direncini artıran en büyük unsurlar Türk ve İslam Dünyasından aldığı manevi destek ve İslam’ın birleştirici ruhudur. Bunu bilen Çin yönetimi ise yıllardan beri uyguladığı zulüm politikalarında hep halkın milli kimliğini yani Türklüğe dair anlayışlarını, eserlerini ve dinini yani İslam’ı hedef almakta ve halkı dini ve milli kültür bakımından yozlaştırmaya çalışmaktadır.
Doğu Türkistan’da Çin yönetimi tarafından camiler yıkıldı, toplu ibadet yasaklandı, Kur’an kursları kapatıldı, okullarda dinsizlik propagandası yapıldı. Bunların yanında dini ilimlerin öğrenilmesi ve dini bilgilere sahip öncü kişilerin(şeyh, hoca, müderris…) halkı eğitmeleri ise tamamen yasaklandı. Ama bunca şeye rağmen halk dini kimliğinden hiçbir şey kaybetmedi ve aksine daha da güçlendi. Bölgedeki İslami kimlik yok edilemedi.
Günümüzde bölgedeki Müslüman halka uygulanan asimilasyon yöntemlerinden biri ise eğitim alanındadır. Bölgedeki üniversitelerde eğitim Çincedir. Bu üniversitelerde okumasına imkân tanınan Müslüman öğrencilerin oranı ise ancak %15-20 civarındadır. Ekonomik güçlükler ise, Müslüman halkın eğitim seviyesini düşüren önemli bir unsurdur. Bölgedeki standart bir Çin okulunda bile imkânlar çok gelişmiş olduğu halde bir Uygur okulunda sıra bile bulmak çok zordur. Okullarda din dersi programlarının esası ateizm üzerine inşa edilmiştir.
Doğu Türkistan’da Yeni Asimilasyon Politikası
1980 yıllarında Komünist Çin yönetimi tarafından korkunç bir siyaset daha yürürlüğe sokulmuştur. Buna göre Doğu Türkistan’a on milyonlarca, Komünist Çin Devlet teşvikiyle, Çinli göçmen yerleştirilmeye başlanmıştır.
Çin, Doğu Türkistan Müslümanlarının kökünü kazımak istiyor. 1949 yılında Doğu Türkistan nüfusunun % 3 ünü oluşturan Çinlilerin oranı şuanda % 53 ü aşmış bulunmakta. Müslüman annelerin %22’si tamamen kısırlaştırıldı, iki çocuktan fazlasına da müsaade edilmiyor. Tek çocuğa da 25 ila 35 yaş arasında izin veriliyor. “Kaliteli Nüfus” adı altında yapılan “resmi soykırım” ile zorla kürtaj, kısırlaştırma gibi engelleri aşıp fazla çocuk yapanları ise büyük para cezaları bekliyor. Buna göre fazla çocuğun cezası ortalama maaş ile tam 8 yıllık gelire denk geliyor.
8 Yıllık Maaşa Denk Cezalar Veriliyor
Komünist Çin Yönetimi, Doğu Türkistan’da Müslüman Türk kadını üzerinde, onların ve ailelerinin izni ve rızası olmaksızın kürtaj ve kısırlaştırma siyasetleri uygulamaktadır. Resmi olarak kabul edilen “Bir Aileye Bir Çocuk” siyaseti aslında 10 milyonun üzerinde nüfusa sahip azınlıklar için geçerli olup, 8 milyon nüfuslu Doğu bu uygulamanın dışında tutulmalıdır ancak Çin’de doğum kontrol siyasetinin en yoğun olarak uygulandığı bölgeler Doğu Türkistan ile Tibet’tir. Bu durum Beynelmilel Af Örgütü tarafından da aynen onaylanmaktadır. 1982-1990 yıllan arasında Doğu Türkistan Müslüman Türklere 2 çocuk izni verilirken, 1990 dan sonra ise bu sayının bire indirildiği görülmektedir. Ayrıca, fazla çocuk için verilen ceza tutan 7000 Yuana (takriben 1400 dolar) çıkarılmıştır ki, bu rakam ortalama bir çiftçinin sekiz yıllık gelirine eşittir. Cezayı ödemezlerse, zorla hastaneye götürülmekte ve kürtaja tabi tutulmaktadır.
Doğu Türkistan halkı Çin güvenlik güçlerine karşı 26 Haziran’da ayaklandı. Ayaklanmanın tam olarak sebebi neydi?
Bölgede yaşananlar ile ilgili en büyük sorun bağımsız haber kaynaklarının bölgeyle ilgili gelişmeler hakkında kamuoyunu aydınlatmada yaşadığı zorluklardan kaynaklanmaktadır. Yaşanan her olay sonrasında bu sorun tekrar tekrar ortaya çıkmakta.
Geçtiğimizi aylarda Turfan şehrinde patlak veren ve sonrasında kısa bir sürede Doğu Türkistan’daki başka şehirlere de yayılan olaylar hakkındaki daha güvenilir haberlere ancak olaylardan birkaç gün sonra ulaşılabildi. İlk etapta Turfan’da meydana gelen olayların asıl sebebinin Çin’in bölgede “modernizasyon” ve “kentsel dönüşüm” adı altında izlediği politikalar dâhilinde bölgedeki Uygurların evlerinin istimlak edilmesi ve bazı köylülerin topraklarına el konulması olduğu en fazla dile getirilen sebepler arasında yer alıyor.
Çin yönetiminin bu “modernizasyon” ve istimlak politikaları bundan önce de bu tip olayların yaşanmasına sebep olmuştu. Bu “modernizasyon” ve “kalkınma” projeleri Pekin yönetimi tarafından özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığını kazanmasına müteakip hayata geçirilmeye başlamıştı. Çin yönetimi “Batı’yı Kalkındırma Planı” adı altında sunulan planın bünyesinde bölgenin ekonomik olarak geliştirilmesinin öngörüldüğü iddia etmişti. Ancak bu politikaların hayata geçirilmesinin hemen sonrasında yapılan çalışmaların Uygurların ekonomik, sosyal ve siyasal hayatlarına hiçbir katkı sağlamadığı ve dahası bazı araştırmacılar tarafından ifade edildiği üzere “Dâhili bir Sömürgeciliği” anımsattığı görüldü.
Doğu Türkistan Halkı Azınlık Durumuna Düşürülmeye Çalışılıyor
Pekin yönetimi bu plan dâhilinde bölgeye önce büyük çapta bir Han Çinli göçü ile demografik asimilasyonu tamamlamaya ve Uygurları kendi bölgelerinde azınlık hale düşürmeye başladı. Batı’yı Kalkındırma Planı’ndan ekseriyetle Han Çinliler yararlanırken, bu durum bölgedeki Uygurların ekonomik durumlarında beklenilen gelişmeyi getirmemeye başladı. Bölgedeki yüksek orandaki işsizlik sebebiyle Çin’in diğer bölgelerinde iş aramaya çalışan Uygurların akıbetleri bundan dört sene önce Shaoguan bölgesinde Uygur işçilerin linç edilmesi sırasında yaşananlarla kendini göstermişti.
Bunun yanında bölgedeki toplumsal ve kültürel dokuya hiç uymayacak şekilde kız çocuklarının Çin’in iç bölgelerine misafir işçi statüsünde gönderilmesi ve bu kız çocuklarının akıbetleri ile ilgili ortaya çıkan haberler oldukça ciddi bir gerginliğe sebebiyet verdi.
Ekonomik anlamda uğranılan bu olumsuz durum bölgede artan siyasi baskı ve dini kısıtlamalarla bir olunca özellikle Uygur gençleri arasında geleceğe dair artan umutsuzluk ve rejimden giderek yabancılaşmayla kendini gösterdi. Turfan, Hoten ve başka şehirlerde gösterilere karışmanın sonuçlarını bile bile bu gösterilerde yer almak bu umutsuzluk ve yabancılaşmanın göstergesiydi. Ayrıca yaşanan olaylar 2009 yılında Urumçi’de meydana gelen olayların da yıldönümüne rastlayınca bölgedeki durum daha da endişe verici bir hale geldi.
Çin’e karşı Doğu Türkistan eksenli olarak Türkiye ve dünya kamuoyu ne tür yaptırımlar uygulayabilir?
Bu konu özellikle ekonomik açıdan dünyanın üretim merkezi haline gelmeye başlayan ve bir milyarı aşkın nüfusuyla her üreticinin iştahını kabartan Çin gibi bir ülke söz konusu olunca oldukça sorunlu bir durum ortaya çıkarıyor. Konuyu gündeme alması halinde Çin ile ekonomik ilişkilerin zarar göreceği endişesi uluslararası arenada devletlerin olaya sessiz kalması sonucunu doğuruyor. Bu noktada asıl kaygılanması gereken ilişkilerinin bozulması açısından Çin iken Çin ile ticaret yapan diğer devletlerin olması bu noktada farklı bir durum ortaya çıkmasına yol açıyor. Birçok demokratik devletin dış politika yapıcılarının bu konuda gereğinden fazla kaygılanarak insan hakları sorunlarını hasıraltı ettiğini görüyoruz. Çin’den Doğu Türkistan’da yaşananlar konusunda olumlu adımlar beklemek ve bu konuda davet ve teşvikte bulunmak bile birçok devlet tarafından ekonomik çıkarları aleyhinde bir davranış içinde bulunmak gibi yorumlanıyor.
Bu durumdan kurtulmanın en önemli yolu, öncelikle sivil toplumun bu konuda daha aktif rol oynaması ve bununla birlikte bölgede yaşananlar karşısında kaygı duyan ülkelerin uluslararası platformlarda birlikte yaşananları gündeme getirmesi olacak. Bu tip uluslararası örgütlerden geçen kararlar ve yapılan baskılar en azından Çin’i uluslararası arenada çok önem verdiği imajı konusunda bir adım atmaya zorlayacak ve durumun sürdürülebilir olmadığını Çin’e gösterecektir. Bunun yanında insan hakları savunucuları ve aydınlara da bu konularda önemli görevler düşüyor. Farklı konularda ortaya koydukları insan hakları ve özgürlükler konusundaki hassasiyeti, Doğu Türkistan’da yaşananlar karşısında gösterememek bu aydınlar için oldukça yüz kızartıcı olacaktır. Özellikle uluslararası arenada farklı aydınlarla işbirliği halinde düzenlenecek kampanyalar yaratacağı etki açısından oldukça önemli bir yere sahiptir.
Saadet Partisi’nden Doğu Türkistan Mitingi
250 Sivil Toplum Kuruluşunun desteğiyle Çağlayan’da bir miting düzenleyen Saadet Partisi , hükumeti acilen harekete geçmeye çağırdı. Türk Milletinin asırlardır Zalime Korku, Mazluma güven veren tavrını ve şahsiyetli politikasını uygulamaya çağrıldı.
Doğu Türkistan’daki Çin soykırımını Çağlayan’da düzenlediği mitingle telin eden Saadet Partisi, hükumete 11 maddelik acil eylem planı önerdi.
İşte o maddeler ;
1) Pekin Büyükelçimiz derhal Ankara’ya geri çağrılmalıdır…
2) Meclisteki Çin Dostluk Grubundan istifa eden milletvekilleri niçin Çin Dostluk grubundan ayrıldıklarını ifade etmeli ve geri kalan milletvekilleri de derhal bu gruptan istifa etmeli…
3) TBMM acil toplantıya çağrılarak Çin’e karşı alınacak tedbirler gizli bir oturumda müzakere edilmeli.
4) Çin’in bu olaylara karışanları idam edeceği açıklaması Dış işleri bakanlığının kınıyoruz gibi sözlerin yerine bütün dünya kamuoyunu harekete geçirmeli ve idamları önleyecek çabayı ortaya koymalı.
5) Uluslararası bağımsız gözlemci heyeti kurularak Çin’de olan olaylar soruşturulmalı.
6) Türkiye diplomatik atak başlatmalı. BM nerede diye sormuyorum. Çünkü BM, ABD Dışişlerinin bir masası haline gelmiştir. BM’nin yeniden yapılandırılması ve bu olayları da dünyanın önüne konmalı.
7) Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan gibi ülkelerin üzerinde ağırlığı olan Türkiye bu ülkeleri harekete geçirmeli.
8) İslam Konferansı Örgütü harekete geçirilmeli.
9) Almanya, İngiltere, İspanya ve İtalya gibi ülkeler üzerinde bir çalışma yapılmalı ve harekete geçmeleri sağlanmalı.
10) Kızılay, Cansuyu ve İHH gibi yardım kuruluşları bölgeye sevk edilmeli ve bu hızlandırılmalı.
11) 100 Milyonlarca Doğu Türkistanlı, 30’un üzerinde ülkede mülteci durumundadır. Türkiye, mülteci konumunda bulunan Doğu Türkistanlı kardeşlerimize mülteci sıfatı vermeli, onlara pasaport vermeli.
Kaynakça :
- dogu-turkistan.net
- songokbayrak.blogspot.com
- timeturk.com