Dünya TuruDüşünce DünyasıSiyaset

AMERİKAN DEMOKRASİSİ MUHALEFET PARTİLERİNİ BOMBALATIR MI?

Suriye Devrimi’nin başladığı günlerden bu yana Suriye’de 500 bin kişi hayatını kaybetti. Bunların çoğunluğu Suriye rejimi yani iktidarı elinde tutan Beşşar Esed’in lideri olduğu Baas Partisi tarafından öldürüldü. Hem de akla hayale gelmedik, insanı dehşete düşüren işkence yöntemleri ile öldürüldü bu insanları çoğu… Suriye halkı hiç bir hukuk kuralını, insan haklarını, demokrasiyi, demokratik halk hareketlerini tanımayan ve bunların hepsini vahşice, barbarca silahla, kanla ve öldürerek bastıran bir yönetime karşı Suriye Devrimi’ni başlattı sonunda… Amerikan demokrasisi muhalefet partilerini bombalatır mı?

Suriye Devrimi’nin Fransız Devrimi’nden hiç bir farkı yoktu aslında… Halk kendi sesine kulaklarını tıkayan, halkın taleplerini hiçe sayan, insan hakları, özgürlükler ve demokrasiyi düşman olarak gören, demokratik talepleri kanla, silahla ve katliamlarla bastıran bir kral ve hanedanına karşı halk hareketi başlatmış ve sonunda direniş silahlı mücadeleye dönüşmüştü kaçınılmaz olarak. Netice olarak, demokratik ve barışçı halk hareketlerinden anlamayan iktidara karşı demokrasinin, yani halkın kendini yönetmesinin, halkın yönetime ortak olmasının direniş aşamasına geçilmiş, demokrasinin silahla kendini gerçekleştirme aşamasına gelinmişti tıpkı Fransız Devrimi’nde olduğu gibi…

Tabi Fransız Devrimi’nden bir iki farkı daha sonraları ortaya çıkmaya ve sırıtmaya başladı Suriye Devrimi’nin… Tarihe kapkara harflerle kazınacak bu farklardan biri Zalim ve baskıcı kralı destekleyen Rus barbarlığı ve bu devletin zalim kralın yanında savaşa katılıp işgalci güç olarak Suriye halkının ve devrimin yok edilmesi için çocuk kadın demeden, sivil-asker ayırmadan uçaklarını ve ağır silahlarını kullanarak yaptığı, insanlığın vicdanını kanatan sivil halk katliamlarıdır.

Suriye Devrimi’nin Fransız Devrimi’nden ikinci farkı ise önceleri Suriye muhalefetini yani özgürlük, adalet ve demokrasi mücadelesi veren Suriye halkını ve muhalefet partilerinin genel silahlı gücü Özgür Suriye Ordusu’nu bu haklı mücadelesinde destekleyen Amerika Birleşik Devletleri’nin, şimdilerde ne olduysa onları Rus Barbarlığına teslim edecek kadar aciz ve çaresiz kalmasıdır. Bu süreçte daha kötü ihtimal ise, Rus-İran-Hizbullah katliam ittifakı karşısında aciz ve çaresiz politikalar izleyen ABD ve AB’nin özgürlük, demokrasi ve Adalet mücadelesi veren Suriye halkını Rus barbarlığına satmış olmasıdır.

Ukrayna’da Rusya’ya BM dışı uygulamalarla ambargo uygulamak pahasına ve ABD özel birliklerinin Ukrayna askerleri ile birlikte bizzat savaşmaları pahasına savaşı bir kaç ayda durdurup stabil hale getiren ABD ve AB nasıl olup da 5 yıldır Suriye’de oluk oluk akan kanı durduramıyor, böyle bir ihtimal yoksa… Ölenler, işkence gören ve mülteci durumuna düşenler Müslüman olunca ABD ve batı dünyası için önemi yok mu acaba?! Ortaya koydukları süreç yönetiminden dolayı öyle bir imaj oluşuyor Dünya kamuoyunda… Bu noktada akıllara takılan soru, ABD önce desteklediği özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren Suriye halkını hangi kirli çıkar karşılığında Rus barbarlığına satmıştır, sorusudur. Böyle bir satış ihtimali yoksa ABD ve NATO neden ağırlığını koyup bölgede Rus barbarlığının önünü kesmemekte, hastane ve okulları bile bombalayan böyle gözü dönmüş bir sivil katliamına sessiz kalmaktadır?

Aslında Rusların Suriye’de, IŞİD’i bahane ederek Suriye halkını bombalamasının işgalci devlet olmasının dışında bir anlamı ve meşruiyeti yoktur. Zira, Suriye’deki onlarca partiden biri olarak zorla iktidar olmaya çalışan Baas partisinin ve onun eli kanlı lideri Beşşar Esed’in daveti ile Suriye’ye girip diğer muhalefet parti mensuplarının yoğun olduğu bölgeleri bombalıyorlar. Örnek vermek gerekirse, ABD başkanı Barack Obama’nın önümüzdeki seçimlerde bir daha başkan olabilmek için, Cumhuriyetçi Parti mensuplarının çoğunlukta olduğu eyaletleri bombalatmak üzere Putin’i ve rus askerlerini Amerika’ya çağırıp, muhalefet parti mensuplarını Rus uçaklarına bombalatması ve zorla Başkan olması ne kadar meşru ise Rusların şu anda Suriye’de attığı her kurşun, her eylem ancak o kadar meşrudur.

Amerikan Demokrasisi, Rus uçaklarını çağırıp kendi ülkesinde muhalefet partileri mensuplarının bombalanmasına ve bu yolla bir partinin adayının zorla başkan olmasına müsaade eder mi? Böyle bir şeyin düşünülmesine bile karşı çıkarlar! Peki, Suriye’de neden yabancı bir ülkenin askerlerinin ve uçaklarının, Beşşar Esed’in partisine muhalefet eden parti mensuplarını sivil, asker, kadın, çocuk demeden bombalamasına sessiz kalınıyor? Aslında böyle ikicikli politakalar sonucu Amerika ve Batı dünyası inandıkları ve savundukları Demokrasi, insan hakları, herkes için adalet gibi kavramları ve daha ötesi kendi varlıklarını inkar etmiş olmuyorlar mı?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir kaç gün önce bir bildiri yayınladı ve Türkiye’nin terör örgütü PKK-PYD mevzilerini bombalamasından endişeli olduğunu bildirdi ve Türkiye’nin terör örgütü mevzilerine yönelik başlattığı topçu ateşini durdurmasını istedi. 5 yıldır süren Suriye iç savaşı sırasında 500 binden fazla insanı öldüren Suriye rejimi yani Beşşar Esed’in partisi Baas Partisine “yaptığınız katliamları durdurun, sivil katliamlarından, kadınların, çocukların kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla katliam yapılmasından endişeliyiz” diyemeyen BM Güvenlik Konseyi sonunda konuştu ve “Türkiye’nin PKK-PYD terör örgütünün mevzilerini bombalamasından endişeliyiz” dedi, iyi mi? Şaka gibi! Aslında Dünya ve insanlığın geleceği adına son derece trajikomik bir durum!

BM Güvenlik Konseyi, Rusya’nın IŞİD bahanesiyle ılımlı muhalif grupları, sivil halkı, kadınları, çocukları ve hatta okulları, hastaneleri bombalamasına ses çıkaramadı; İran’ın üst düzey generalleri, binlerce askeri ve hizbullah militanları ile Suriye’de sivil asker demeden yaptığı katliamlara ses çıkaramadı; Beşşar Esed ve çetesinin yüz binlerce masum insanı öldürmesine, işkencelerine, etnik temizliğe ses çıkaramadı. Rus-İran-Hizbullah-PKK-PYD katliam ittifakının Halep’te yaşayan yüzbinlerce insanı ablukaya alarak soykırım girişiminde bulunmasına ses çıkaramadı. En son Türkiye’nin PKK-PYD terör örgütünün mevzilerini bombalaması konusunda konuştu ve dağ fare doğurdu! “Türkiye’nin PKK-PYD terör örgütünün mevzilerini bombalamasından endişeliyiz” dediler.

BM Güvenlik Konseyi, daimi üyelerine tanınan “Veto imtiyazı” ile adaletten ve insanlıktan uzak kirli çıkar paylaşımı ile iş gören bir mafya örgütünü andırıyor adeta bu haliyle… Hukuk ve meşruiyet bunun neresinde? Rusya, Suriye’de 10 milyon insanı öldüreceği bir soykırım yapsa bile BM Güvenlik Konseyi’nden Rusya hakkında bir kınama kararı bile çıkarılamaz bu adaletsiz yapı içersinde… Zira her çıkarılacak kararı “Veto” edebilir. Tabi ki böyle bir durumda başka mekanizmalar harekete geçebilir ama BM Güvenlik Konseyi hiç bir şey yapamaz! Bu haliyle BM güvenlik konseyi’nin Dünya ve insanlığın geleceği açısından ne büyük tehdit ve endişe kaynağı olduğu bu vesileyle bir kez daha ayan beyan görünmüş oldu! Dünya ülkelerinin bir kaç yıldır sürdürdüğü “Dünya 5’ten büyüktür” kampanyasının ne kadar haklı ve gerekli bir girişim olduğu da bir kez daha görüldü böylelikle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir